Salzburg

Salzburg

Münih notlarımızda anlatıldığı gibi bu gezi Münih gezimizin bir ayağı. Münih havalimanına ulaştıktan sonra Türkiye‘den internet üzerinden kiraladığımız aracımızı aldık ve 1,5 saat uzaklıktaki Salzburg‘a geçtik. Salzburg’u daha önce görmüştük ama sadece bir gündüz geçirebilmiştik ilk ziyaretimizde. Bu şehrin güzelliği aklımızda kalmıştı. Tam 10 yıl sonra tekrar Salzburg’dayız. Salzburg Salzach Nehrinin yanında kurulmuş çok estetik ve şirin bir şehir.

Nüfusu sadece 150.000 ama çok fazla turist çekiyor. Alp Dağlarının eteğinde ve Almanya sınırındaki Salzburg bu nüfusu ile bile Avusturya‘nın 4. büyük şehiri. Mozart’ın doğduğu şehir olarak ünlenen şehir ismini buranın ilk sakinlerinin hayatını kazandıkları zengin tuz çözeltilerinden (salz=tuz, Burg=Kale) almaktadır. Salzburg’un görülecek yerlerini sayarsak başta tabii ki Mozart’ın doğduğu ev ve bir süre yaşadığı evler geliyor.

Bunun dışında Mirabell Sarayı, Aigen Sarayı, Yukarı Salzburg Sarayı, Leopoldskron Sarayı, Johannes Sarayı, Francis Sarayı, Arenberg Sarayı, Slazburg Kalesi geliyor.

Gördüğünüz gibi çok fazla Saray var ve esasen bu sarayların çoğu görkemli birbirine benzeyen saraylar. Vaktiniz varsa gezin tabii ki ama vaktiniz az ise size güzelim Salzburg sokaklarında gezinmenizi ve vakit geçirmenizi bu sırada Mozart ile ilgili binaları görmenizi tavsiye ederiz. Bu esnada “Salzburger Dom” yani şehrin 1628 yılında yapılan Barok stildeki Katedralini görebilirsiniz. Katedralin meydanında (Domplatz) 1776 yılında yapılan “Madonna Heykeli”ni görürsünüz. Heykelin 4 bir yanındaki figürler karşılıklı olarak Şeytan ve Melek, Efsaneleri ve Gerçeği simgeler. İlk Katedral 774 yılına dayanmakla birlikte yangınlar nedeni ile defalarca hasar görmüştür. Yeniden defalarca yapılan Katedral en son 2. Dünya Savaşında bombalanmış ve 1945-59 yılları arasında son haliyle tekrar yapılmıştır. Ana bina tekrar yapılmıştır ama çoğu figür yada heykel eski zamanlardan kalan orijinal eserlerdir. Katedralin şüphesiz en önemli kısmı 71 m yükseklikteki kubbesidir. Mazisi 696 yılına dayanan “St. Peter Manastırı ve Mezarlığı”da önemli ziyaret noktalarından birisidir. Almanca konuşan halkların en eski Manastırı olan bu Manastır şehrin en eski kısmında yer alır ve ana girişi “Franziskanerkirshe”dendir. Saraylara çok takılmayın hayal gibi bir şehir olan Salzburg’un sokaklarında gezin dedik ama “Salzburg Kalesi” ‘ne de çıkmamazlık etmeyin tabii ki. Şehrin en güzel manzarasına sahip bir tepede kurulu olan bu kale Avrupanın en büyük kalelerinden biridir. Romanın ne zamana tarihlendiği çok kesin olmamakla birlikte Romalılara dayandığı düşünülmektedir.

Kaleye çıkmak için “Kapiteplatz” ın sonundaki Funikular’ı (FestungsBahn) kullanabilir yada yürüyerek Kaleye çıkabilirsiniz. Biz Funikular ile çıkmayı, yürüyerek inmeyi tercih ettik. Funikular’ı kullanacaksanız “Kapitelplatz”ı bulduğunuzu meydandaki Slazburg’u simgeleyen Mozart çikolatası şeklindeki büyük altın top üzerindeki adam heykelinden anlayabilirsiniz.

Şehrin en önemli caddesi ve aktivasyon merkezi Mozart’ın doğduğu eve de ev sahipliği yapanGetreidegasse“dir. Oldukça pahalı butiklerin ard arda sıralandığı bu cadde kesinlikle sırt çantalı gezginlere göre değildir 🙂 bu cadde Salzburg’un isminin Lavalum olduğu antik zamanda bile aynı değerdeymiş. Bu cadde mağazaların ferforje tabelaların güzelliği ile dikkat çekiyor. Bizim en çok ilgimizi Mc Donalds’ın ki çekti. Daha güzelleri elbette var ama Mc Donalds gibi bir markanın bile bu konsepte bu kadar uyması çok hoş. Cadde üzerindeki dünyaca ünlü markalar dahi klasik tabelaları yerine bu konsepti bozmayarak ferforje tabela kullanıyorlar. Salzburg’da Mozart ile ilgili 2 ev var bunlardan birisi doğduğu diğeri 7 yıl yaşadığı ev. Evler nehrin karşılıklı kenarlarında yer alıyor. Doğduğu ev şehrin aktif kısmı olan, “Mönchsberg” tepesinin olduğu tarafta.

Kısaca Mozart'dan bahsedelim

Mozart’ın ailesi varlıklı bir tüccar olan Hagenauer Ailesinden bu evi kiralamış bu nedenle Mozart’ın doğduğu evin adı aynı zamanda “Hagenauerhaus”. Burası şu anda müze; Mozart’a ait eşyalar, yazılar, eserler vs. ne ararsanız burada bulunuyor. Mozart’ın doğduğu odayı da görebiliyorsunuz. 5 yaşında bir dahi olduğu anlaşılan ve 1791 yılında henüz 35 yaşında iken ölen bu kısa yaşamına 626 eser sığdıran Mozart’ın 2 evliliği ve 6 çocuğu olur ancak çocuklarının hepsi yetişkin yaşlara erişemeden ölür. Mozart’ın sefalet içinde öldüğü yazılır birçok kaynakta için işin aslının öyle olmadığını, Mozart’ın ailesinin orta halli bir aile olduğunu, özellikle Mozart Viyana’ya gittikten sonra dehası nedeni ile konserler, dersler, özel davetler gibi etkinliklerle çok çok fazla para kazandığını müzeyi gezerken anlıyorsunuz. Ancak Mozart’ın bu elegant yaşamı ve biraz da kumar alışkanlığı nedeni ile gereken çok kazanç 18.yy’ın sonlarındaki buhranın Viyana sosyetesini de etkilemesi nedeni ile sekteye uğramış ve son yıllarında Mozart büyük maddi sıkıntılar geçirmiş. Yoksa birçok kişinin sandığı gibi sefil değil tam tersi şaşaa içinde bir hayat yaşamış. Mozart’ın son hastalığı ve ölümü incelenmesi oldukça zor bir konudur.

Romantik efsaneler ve birbiriyle uyuşmayan teoriler mevcuttur. Birçok araştırmacı, Mozart’ın hastalığının kötüleşmesi kısmında anlaşamaz. Özellikle hangi noktada Mozart hastalığı hakkında haberdar oldu ve bu eserlerini etkiledi. Romantik bakış açısı, hastalığının giderek kötüye gittiğine ve bunun da eserlerine paralel bir şekilde yansıdığını savunur. Bunun karşısında ise, günümüzdeki bazı araştırmacılar, durumunun iyi olduğunu ve ölümünün ailesi ve arkadaşlarında ani bir şok etkisi yarattığını belirtirler. Mozart’ın son sözleri: “Ölümün tadı dudaklarımda…” dir. Mozart’ın son sözlerinde: “Ölümün tadı dudaklarımda…dünyadan olmayan bir şey hissediyorum” der. Hastalığının asıl sebebi de bir varsayımdır. Ölüm kayıtları “Hitziges Frieselfieber” (mühim darı tanesi ateşi) der ve bu, sebebi modern tıpta açıklanabilen bir tanım değildir. Birçok teori önerilmiştir, bunların arasında, trişinoz, civa zehirlenmesi ve ateşli romatizma da vardır. Hastaların kanatılması o dönemde genelde uygulanan bir anlayıştı ve bu da sebepler arasında gösterilir.

Mozart, 5 Aralık 1791 tarihinde gece 01:00 sularında Viyana’da ölür. Hastalığının yükselmesi ile, son çalışması “Requiem” ile birlikte “Zauberflöte”dir. Yalnız Zauberflöte’yi ölümünden önce bitirir ve sahnelere çıkarıp ünlü yapar, ama Requem’i bitiremeden ölür. Bu iki çalışmasına daha ölümünden birkaç gün önce başlamıştır. Popüler efsaneye göre, Requiem’de Mozart kendi ölümünü düşünerek bu besteyi yapmıştır ve bu dünya sonrasından bir haberci bunu maddi olarak desteklemiştir. Belgeselerdeki bulgular, bu anonim desteğin Schloss Stuppach Kontu Franz Walsegg tarafından geldiğini ispatlamıştır. Eserin büyük bir çoğunluğu da, Mozart’ın sağlığı yerindeyken yazılmıştır. Genç bir bestekâr ve Mozart’ın öğrencisi Franz Xaver Süssmayr, Constanze tarafından Requiem’i bitirmesi için görevlendirir. İlk görevlendirilen Süssmayr değildir, Constanze öncelikle Joseph Eybler’e başvurur, ancak Eybler beceremez ve görevi reddeder. İsminin yazılı olmadığı bir mezar taşı ile gömülü olduğu için, genelde Mozart’ın parasız ve unutulmuş olarak öldüğü söylenir. Ancak, Viyana’da eskisi kadar yüksek yaşam standartlarında yaşamasa da, komisyonlardan iyi bir gelir elde ediyordu. Yılda yaklaşık olarak 10,000 florin kazanıyordu, bu da 2006’ya göre 42,000 Dolar (ya da 63,000 TL) etmektedir. Söz konusu miktar Mozart’ı 18’inci yüzyılda Dünya’da en fazla para kazanan %5’in içerisine sokar. Ancak, servetini kontrol edemiyordu. Annesi hakkında “Wolfgang ne zaman yeni bir şeyler kazanırsa, kendisini ve malını etrafına veriyordu” demiştir. Oldukça masraflı yaşamı da, o’nu birçok kez kredi almaya yöneltmiştir. Birçok yalvarış mektupları hâlâ günümüzde vardır, ama fakirliğine değin harcamalarına olduğu kadar fazla bir delil yoktur. Toplu bir mezarda değil, 1785 Avusturya kanunlarına göre halka ait bir mezara gömülmüştür. St. Marx mezarlığındaki orijinal mezarı kaybolsa da, anıtsal mezartaşları buraya ve Zentralfriedhof’a yerleştirilmiştir. 2005’te Avusturya’nın Inssbruk Üniversitesi ve Maryland-Rockville’deki DNA laboratuvarlarında, Avusturya Müzesi’ndeki Mozart’ın kafatasının ona ait olup olmadığı araştırılmış ve bu anneannesinin ve yeğeninin DNA’leriyle karşılaştırılmıştır. Test sonuçları yetersiz kalmıştır ve DNA örneklerinin birbiriyle bir alakasını bulamamışlardır.Giriş 10€ ama Mozart’ın 7 yıl yaşadığı nehrin karşı kıyısındaki evide içeren bileti kombine alırsanız 20€ yerine 17€ ödüyorsunuz. Diğer evde de benzer eşyalar var bu evde daha çok piyano gibi müzik aletlerini görme imkanınız oluyor. Salzburg’da iki adet tepe var. İlkinin adı Mönchberg; Getreidegasse caddesinin devamındaki asansör bu tepeye ulaşmanız için en kolay yol. Diğer tepe ise Festungberg Tepesi. Bu tepeye ulaşmak için de Mozartplatz’dan itibaren yürümek en iyi yol.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 4 YORUM
  1. Özlem Abana dedi ki:

    Yine çok güzel fotoğraflar ve keyifli anlatım! Biz gittiğimizde Haziran ayıydı. Hatta Müzik Festivali vardı. Sokaklarda sahneler kurulmuştu.Kışın karlı manzarası da bir başkaymış. Mozart ile ilgili bölümleri Alaz ‘ın da okuması için paylaşmak istiyorum izninle. Teşekkürler.

    1. Engin Ersöz dedi ki:

      Memnuniyetle 🙂

  2. Ilker dedi ki:

    Nisanda orada olacağım bu harika bilgiler için çok teşekkürler Çok az olan boş zamanlarda bu rehberlikle çok etkili şekilde şehri tanıyabileceğimi düşündüm

    1. Engin Ersöz dedi ki:

      Faydası olursa mutlu oluruz. Kimbilir? Belki birlikte tekrar gezeriz.

BİR YORUM YAZIN