Romanya’nın Başkenti Bükreş’e bir Kongre nedeni ile yolumuz düştü. Esasında yolculuk öncesi fazla bir beklentimiz yoktu ve daha önce gidenlerden de çok fazla olumlu bir izlenim alamamıştık. Biraz sonra şehri anlatacağız ama genel olarak gezilmeye değer fazlası ile yeri olan, parkları, meydanları, güzel meydanları ve özellikle çok cezbedici Transilvanya bölgesi ile tahminimizin ötesinde dikkate değer bir Romanya izlenimi ile döndük.
Kısa bir tanımlama yapmak gerekirse Romanya Türkiye’ye göre kuzeyde, uçakla İstanbul’dan 1 saat uzakta, saat farkı olmayan, toprakları Türkiye’nin 1/3’ü kadar bir ülke. Yeşil pasaporta vize yok ama maalesef mavi pasaporta vize isteniyor Romanya tarafından. Din olarak % 87 Ortodoks Hiristiyan, % 5 Katolik, % 6 Protestan, ayrıca Müslüman ve Museviler de bulunuyor. Etnik dağılım % 89 Rumen, % 7 Macar, % 1 Alman şeklinde. Dil olarak da paralel olarak Romence, Macarca ve Almanca konuşuluyor.
BÜKREŞ GEZİLECEK YERLER
Bükreş bir zamanlar Avrupa’nın en gözde şehirlerinden biriymiş. Komünizm yıllarında geriye doğru gitmiş ama şimdi yeniden toparlanmaya çalışıyor. Bükreş 1459 yılında Kont Dracula olarak da bilinen Prens Vlad Dracul tarafından “Dambovita” Nehri’nin yanında kurulmuş. 2,3 milyon nüfusu ile Bükreş 23 milyonluk Romanya’nın en büyük şehri. Avrupa’nın diğer başkentleri gibi bir nehir kenarına (Tuna’nın kollarından Dambovita) kurulmuş. Şehir esasen büyük bir alana kurulmuş olmasına rağmen turistlerin ilgisini çekecek merkez 2-3 kilometrekarelik bir alanda yer alıyor. Bu nedenle Bükreş gezmesi kolay şehirler arasında yer alıyor. Çoğu zaman şehiri yürüyerek gezebiliyorsunuz. Yürümek istemediğiniz yerlerde de ucuz taksiler imdadınıza yetişiyor. Şehir içi taksi ortalama 5-10 lei’yi geçmiyor (2,5-5 TL)
Taksiler konusunda dikkat etmeniz gereken tek konu taksilerin farklı tarifelerde hizmet verdiği. Bu rakam km başına 1,39 lei ile 3,40 lei arasında değişiyor. Ancak tek iyi tarafı bu tarife aracın çamurluğu üzerinde yazıyor. %90 taksi 1,39‘luk tarife ile çalışıyor ama yine de kontrol etmeden binmeyin. Yüksek tarife genelde otel önünde bekleyen taksilerde geçerli oluyor.
Bükreş'de ne yenir?
Romanya’nın kendi yemek kültürü olduğu gibi dünya mutfağına da ev sahipliği yapıyor. Şehirde çok sayıda Romen Restaurantı mevcut. Bunlara güzel örnekler olarak; 1 numara “Caru cu Bere” buraya gitmezseniz Bükreş seyahatinizde birşeyler eksik kalır diyebiliriz. İkinci tavsiyemiz: “Vatra” Burası da tipik bir Romen restoranı,; burada “Burebista”, “Crama Domneasca” denenebilir. Lokal yemek olarak da “Taketura”, “Polenta” önde gelen öneriler. Yemeğin sonunda içilen sert içki “Palinka” da geleneksel içkileri. “Phoenicia Grand Hotel” içindeki Lübnan Restaurantı “Saidoun” da çok beğenimiz topladı. Buradaki 60 Lei’lik “ne varsa getir” şeklindeki menü süperdi. Böylece tüm Lübnan yemeklerinin tadına bakma fırsatı bulduk.
Otel konusunda çok fazla seçenek var. Genelde oteller zincir büyük oteller. Ancak biz her zamanki gibi zincir bir otel yerine ufak ama merkezi bir otelde kalmayı tercih ettik. Otelimizden son derece memnun kaldık. Özellikle yardım severlikleri bizi etkiledi. Tüm restoran rezervasyonlarımızı ve tur organizasyonlarımızı bizim adımıza yaptılar. “Piata Romana” yakınındaki (çok merkezi bir pozisyondur Bükreş için) otelimizi tavsiye ederiz.
Bükreş’de görülmesi gereken yerler
Eski Şehir (Lipscani)
Bu bölgeyi gezmeye Piata Unirii’den başlamalısınız. Caldarari Caddesinden başladığınızda başlangıç noktanıza en yakın kilise “Church of the Princely Court” olacaktır. Yapının sol tarafında eski kilisenin kalıntıları sağ tarafında ise yeni kilise yer alır. İbadet devam ettiği ve ziyarete de açık bu kilisenin tam karşısında solda “Manuc’s Inn” yer alır. Osmanlı Bey’i Manuc Bey’e ait bu han 1812 tarihine uzanır. Bu bölgeye yakın sayılacak “Covaci” ve “Selari” caddelerindeki küçük antika dükkanlarını gezebilirsiniz. “Stavropoleos” caddesindeki “Stavropoleos Kilisesi” Bükreş’deki en önemli ve en eski kiliselerdendir. 3 yanını çevreleyen güzel bir avluya sahip olan kilise her zaman ziyaretçileri ile doludur. Kilisenin yapımı 1719-1730 yılları arasındadır. Aynı cadde üzerindeki “Caru cu Bere” restaurant mutlaka bir akşam yemeği yenmesi gereken belli başlı bir sanat eseridir. Neo Gotik dış yapısı ve elegant iç yapısı ile gözalıcı restaurantta rezervasyonsuz yer bulmanız çok çok zor. Lipscani bölgesi özellikle geceleri bölgedeki barlar, cafeler ve restaurantları ile çok popüler bir bölgedir 2011 yılında biz orada iken devam eden yoğun bir restorasyon çalışması gezmeyi biraz zorlaştırıyordu. Ancak restorasyon ve altyapı çalışmaları bittiğinde daha da güzel olacağı kesin.
Piata Universitaii
Orjinal adı “21 Decembrie 1989” olan meydan “Piata Universitaii” olarak anılmaktadır. Meydanda 4 önemli bina bulunmaktadır. 1895 yılında yapılan “Ministerul Agriculturii” bunlardan birisidir. Diğeri 1934 yılında yapılan neo-gothic sitildeki “Palatal Sutu” dır. Bir diğeri “Bucharest National Theater” dır. Son bina da meydana adını veren “Universitaii”dir. Komünizm karşıtı dönemde “Golani” adı verilen direnişçiler 53 gün bu meydanda kalmışlar ve sonuca ulaşmışlardır. Bu zamandan sonra bu meydan “0 km Romania” noktası olarak da anılmaktadır ve burada bunu gösteren bir tabela vardır. Meydanın karşısındaki “Toma Caragiu” sokağında tipik soğan kubbesi ile görülmeğe değer Rus Ortodoks Kilisesi “Russian Church” bulunur.
Calea Victoriei
Şehrin “Piata Natiunile Unite” ile “Piata Victoriei” arasında uzanan uzun caddesidir. Bükreş’de geziyorsanız yolunuz birçok defa bu caddeden geçecektir. Cadde şehrin önemli bir lokalizasyonunda ve uzun olduğu için dolayısı ile üzerinde bir o kadar da görülmesi gereken yer vardır. Alt taraftan yani “Piata Natiunile Unite” den başlarsak cadde boyunca yukarı doğru çıkarken sizi sırası ile tarihi 1748 yılına uzanan “Old St.Spyridon Church” kilisesi, 1894 yılında yapılan ve tüm büyük Avrupa şehirlerinde olduğu gibi burada da güzel bir binaya sahip olanan Postane Binası yani “Palatul Poştelor” bulunur. Bina neo-klasik stildedir ve Alman tarzından etkilenmiştir. Bina 1971‘den beri “Muzeul National de İstorie e Romaniei” olarak hizmet vermektedir.
Yukarıya doğru çıkarken sağ kolda üzeri sarı camla kaplı U şeklinde “Pasaj Macca” adı altında bir pasaj vardır.Genellikle Mısır teması işleyen cafeler ve barlarla dolu bu pasajda bir mola verip sert bir Romanya Limonatası içmek için fırsat yaratabilirsiniz. Pasaj U şeklinde olduğu için aynı caddeden girip aynı caddeye çıkarak yolunuza devam edebilirsiniz.
Çıkışta hemen sağda “Doamnei Church” yer alır. Şu ana kadar gördüğünüz kiliseler yetmedi ise 🙂 bunu da gezebilirsiniz. Bu arada birçok kilise ismi vereceğiz ama bize göre görülmezse olmaz kiliseler şunlar: “Antim Monastırı”, “Russian Church”, “Italian Church” (Kretzulescu Church), “Stravropoleos Church”. Caddede yukarı doğru çıkarken sağ kolda “Teatrul Odeon” (Odeon Tiyatrosu) nun önündeki “Atatürk Büstü” ve altındaki Romence ve Türkçe “Yurtta Barış Dünyada Barış” yazısı sizler için güzel bir sürpriz olacaktır. Yukarıya doğru devam ettiğinizde yol sizi “Piata Revulutiei” ye götürür.
Bu meydan çok önemli yapılara ev sahipliği yapar bunların başında şu anda “Muzeul National de Arta” olarak hizmet veren “Platul Royale” bulunur. Bu binanın tam karşısında da önündeki “Carol I Anıtı” ile “Biblioteca Centrale Universitara” bulunur. Arkanızı “Muzeul National de Arta” a verdiğinizde sağ çaprazınızda 2 yapı dikkati çeker bir tanesi sivri bir anıttır. Bu anıt 1989 yılındaki kayıplar anısına dikilen 25 m yükseklikte ince uzun piramit şekilde “Statutie Revulutiei” (değişik isimleri de var; The Pyramid of Victory, Mızrağa Geçirilmiş Patates, Devrim Anıtı) dır. Hemen arkasındaki büyük bina ise şu anda “Ministerul de İnterne” (İçişleri Bakanlığı) olarak görev yapan eski “Komunist Parti Merkez Binası” dır. Çavuşesku bu binadan halka son konuşması olacak olan seslenişini yaparken halkın ayaklanması sonucu helikopter ile kaçırılmış ancak 1 hafta sonra yakalanmış ve takibinde de öldürülmüştür. Caddeden yukarı doğru çıkmaya devam ettiğinizde yine sağ kolda önce “Parcul Ateneului” sonrada bahçe içerisinde “Ateneul Roman” görülebilir. Zamanında “Ateneul için 1 Lei” verin” sloganı ile halkın parası ile yaptırılan bu bina Bükreş’in simgelerinden birisi sayılabilecek derecede etkileyici bir görünüme sahiptir.
Bina Bükreş’in “Küçük Paris” olarak anıldığı yılların da simgesi aynı zamanda. 1888 yılında açılan dış cephesi neoklasik, barok ve iyonik esintiler taşıyan bina Rumen George Enescu Philarmoni Orkestrası’na ev sahipliği yapar. Caddeden yukarı çıkarken cadde üzerinde olmamakla beraber yakın ve önemli bir yer de “Parcul Cismigiu” dur. Bu güzel park Bükreş’lilerin hafta sonlarında ve boş zamanlarında vakit geçirdikleri hoş bir parktır. Bu park içerisindeki gölde sandal ile dolaşanları göreceksiniz. Bu parka giriş yapıp caddeye geri dönerken ve caddeye döndükten sonra “Piata Victorieii” ye doğru yolunuza devam ettiğinizde yolunuza sırası ile “Cretulescu Palace”, “Biserica Alba” (Lutheran Church), “Catedrala Catolica St. Losif”, “Biserica Amzeii”, “Stirbei”, “Muzeul Colectior de Arta”, “Muzeul George Enescu” çıkacaktır. Bu saydığımız yapılar “must to see” sınıflamasına girmediği için isimlerini veriyor ama detaya girmiyoruz. İsterseniz detay araştırma yapıp programınıza dahil edebilirsiniz. Kiselef caddesi ve Herestrau parkı bölgesi. “La Şosea” “Piata Victoriei” den başlayan Bükreş’in en önemli ve en seçkin caddesi “Kiselef” dir. Bu cadde; sonundaki “Piata Arcul de Triumf” ile Paris’in “Zafer Takı” ve devamında uzanan “Champ Elysees’in (Şanzelize) bir taklitidir. Bu nezih caddede bazı konsolosluklar ve üst düzey ailelerin evleri bulunur.
“Piata Victoriei” den turunuza başladığınızda bu meydanda 3 önemli müze bulunur. Bunlardan ilki “Muzeul Antipa” yani şu andaki bilinen ismi ile “Museum of Natural History and Antiquities”. Romanya ile ilgili değil dünyanın tarihi ile ilgili bir müzedir. İkinci Müze “Muzeul Taranului Roman” yani bilinen adı ile “The Romanian Pesant’s Museum” (Romen Köylü Müzesi) dir. Bu Müze daha sonra göreceğiniz “Village Museum” un evlerinin içeriğini sergiler ağırlıklı olarak. Yani Romen köylü yaşamı hakkında detaylı bilgi verir ve gezmeniz önerilir. Üçüncü müze ise “The Geology Museum” adı üstünde olduğu üzere Jeoloji müzesidir. Müzeleri gezdikten (yada sadece Köylü Müzesi’ni gezdikten sonra) hemen yanınızdaki “Parcul Kiselef” e girmelisiniz. Bu güzel parkın içerisinden geçerek “Kiselef” boyunca devam edin yol sizi “Piata Arcul de Triumf” daki 1922 yılında I. Dünya Savaşı sonrası elde edilen zafer adına 1936 yılında yapılan “Arcul de Triumf” a yani “Zafer Takı” na götürecektir.
Tak 1989 yılında restore edilmiştir. Tak’ın fotoğrafları çekildiyse (çekmeyeni pasaport kontrolünden geçirmiyorlar) 🙂 şimdi biraz daha cadde üzerinde devam ederek önce “Muzeul Satului” yani “Village Museum” u görmelisiniz. 1936 yılında kurulan bu açık hava müzesi Romanya’nın kırsal eski yaşantısının sergilenmesi ve yaşatılması amacı ile kurulmuş. Ülkenin değişik bölgelerinden getirlen evler ve yaşam tarzına dair izler burada yaşatılıyor. Burayı gezmek yaklaşık 2 saat sürüyor. 80’e yakın evin bulunduğu köy’e giriş ücretli. Köy’de evler dışında; yel değirmenleri, su değirmenler, kayıklar gibi yan yapılar da bulunuyor.
Müze ile “Herastrau Park” (Parcul Herastrau) bitişik olmasına rağmen müzeden parka geçiş yok bu nedenle önce müzeden çıkmalı sonra biraz ileriden parka giriş yapmalısınız. Bu büyük ve güzel parkta hoş zaman geçirebilir 5 Lei karşılığında parkın içersindeki gölde bir tekne gezisi yapabilirsiniz.
Parlamentului ve Piata Unirii bölgesi
Eğer Bükreş’i daha önce gören birisine “Bükreş’e gidiyorum” derseniz hemen size “Çavuşesku’nun Sarayını gezersin !!! diyecektir. Buraya kadar gelmişken gezersiniz tabii ki ama bizim pek ilgimizi çekmediğini söylemeliyiz. Ay’dan dahi görülebilen bu binanın yapılabilmesi için 40.000 kişi evlerinden olmuş ve yeni alanlara yerleştirilmiş. Bina % 100 Romen malı malzeme kullanılarak yapılmış. Amerika’daki Pentagon ve Tibet’deki Potala Sarayından sonra dünyanın 3. büyük binası (bazı kaynaklara göre 2.) olan “Parlamentului” ya da diğer adı ile “People’s House” devasa yapısı haricinde pek çekici bir unsur taşımıyor bize göre. Bu binayı bizim gibi Bükreş’liler de sevmiyorlamış. Yer üstüne doğru 12 yer altına doğru 4 kata sahip olan bina 1100 odaya sahip. Yapıda 3.500 ton kristal, 700.000 ton çelik, 1.000.000 metreküp mermer kullanılmış. Binada 480 şamdan, 1409 avize, 200.000 metrekare halı bulunuyor.
Bu bina hakkında bir sürü de dedikodu var; Altında savaş uçağı olduğundan tutun, insanların zorla çalıştırıldığı ve çok sayıda kişinin yapımı sırasında öldüğüne kadar. Bu güzel 🙂 binanın tam karşısında “Bulevardul Unurii” yani Unurii Bulvarı buluyor. Bu bulvar sizi “Piata Unurii” ye yani Unurii Meydanına götürüyor. Bu bölgede görülmesi gerek çok önemli bir yapı var o da; “Manastirea Antim” yeri biraz ara sokakta kalıyor harita üzerinde bulmanız lazım. Bu Manastırı mutlaka ziyaret planına almalısınız.
Merhaba, Bükreş yazınızı okudum, 2023 Mayıs ayında gideceğim. Hangi otelde kaldığınızı yazar mısınız? Yazınızda otelin ismini göremedim. İyi günler dilerim.
Selamlar maalesef hatırmamıyorum. İyi geziler…