Meksika Gezi Notları

Meksika Gezi Notları

Meksika’da daha önce sadece Cozumel’i görmüştük. Daha sonra GuatemelaBelize-Meksika şeklinde bir gezi daha planladık ve yollara döküldük. Gezinin daha önceki günleri için ilgili ülkelere tıklayın lütfen. Gezinin 8.gününden itibaren Meksika’dayız. İşte Meksika Gezi Rehberi.

8.gün / Playa del Carmen (Meksika)

Sabah 05:00’de kalkarak water taxi ile anakaraya dönmek ve birkaç saatlik yolculukla Meksika sınırına varmak üzere yola koyuluyoruz. Sınırdaki işlemler ve bekleme süresi beklediğimizin üzerinde oldu, otobüsümüz defalarca arandı, indirildik sonra bindirildik sonra tekrar indirildik. Valizlerimizi aldıktan sonra kırmızı yeşil kura çekilişinde kırmızı ışık yanarsa valiziniz gümrükçüler tarafından açılıyor ve aranıyor. Yeşil ışık yanarsa ise aranmadan geçiyorsunuz.

Meksika’da hemen peso lazım olacağı için para bozdurmamız da gerekliydi. Sınırda en az 100$ değiştirmekte fayda var. Tam çıkışta ayaklı döviz büroları ellerinde pesolarla geldi ve verdikleri kur fena olmayınca biz de bozdurmaya karar verdik. 1 $= 15,75 meksika pesosu olarak değiştirildi. 100 dolar 1570 peso ediyor.

Sınırda otobüsümüzü değiştirdik ve saat 15.10 gibi Meksika sınırını geçtik, Wichos Restorant adında bir balıkçı restoranında karnımızı doyurduk.

Meksika’ya girince ve Yucatan’da nem ve sıcaklık artmaya başladı. Bu arada Belize’deki İngilizceden tekrar İspanyolca‟ya döndük. Sınırdaki tantanaya ilaveten yol da hesapladığımızdan uzun sürünce bugün gezmeyi planladığımız Tulum Antik Kentini ertesi güne erteledik ve Meksika’nın sahil şehri Playa de Carmen şehrine ulaştık.

Playa de Carmen çok hareketli, cıvıl cıvıl bir sahil şehiri. Uzun bir sahil şeritine ilaveten sevimli de bir merkezi var. Grup olarak birşeyler yemek ve içmek üzere dağıldık ama Playa del Carmen o kadar ufak ki esasen yine bir aradaydık. Burada alışveriş imkanı da bulduk.

9.gün / Tulum-Playa del Carmen (Meksika)

2.500 km sonra artık Meksika’dayız; Playa del Carmen’deyiz. Esasında daha önce Meksika’nın Cozumel Adasına gelmiştik eşimle ama Cozumel Meksika havasını solumanız için tam uygun bir yer değil; artık gerçek Meksika’dayız.

Meksika’da bir sahil şehirinde bulunmak istiyorsanız iki alternatifiniz var; Cancun ve Playa de Carmen. Cancun’un Meksika’dan daha çok Miami’ye benzediği konusunda çok şey okuduğumuz için biz tercihimizi Playa de Carmen’den yana kullandık. Riviera Maya olarak adlandırılan bölgede bulunan Playa del Carmen aynı zamanda Cruise yolculuğuna çıkacak kişilerin bir gece konakladıkları bir durak.

Saat 08:00’de otelden Tulum’a gitmek üzere ayrılıyoruz. Yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra Tulum’a varıyoruz. Otobüsün park ettiği yerden itibaren de yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşle antik kentin limanına varıyoruz. Diğer Maya Kentlerinden çok farklı olarak Tulum deniz kenarında olması ile çok estetik. Bu nedenle burada drone uçurmanın çok güzel olacağını düşünüyoruz ama Milli Parklarda yasak olduğu için diğer drone pilotu Deniz’le beraber uygun bir yer aradık ama maalesef bunun için uygun bir ortam bulamadık.

Tulum, İspanyolların 1511’de geldiklerinde Mayaları ilk gördükleri, ilk iletişime geçtikleri yer olarak biliniyor. İspanyollar ilk Dominic Cumhuriyeti, Küba ve Tulum’dan çıkmışlar Güney Amerika’ya. Tulum’un önünde güneye ticaret yapmak üzere giden 15-20 Maya tüccarlara ait bir kano bulmuşlar. İspanyollar ilk Mayalara “neredeyiz?” diye sormuşlar ve mayalara yerli anlamına gelen “Indio” adını takmışlar. Konuşmalarından birşey anlamamışlar Maya’ların; “Uyutam” (hiçbir şey anlaşılmıyor) Maya dilinde “Yukutam” buradan geliyormuş. Daha sonra bu “Yucatan” a dönüşmüş.

Tulum, gerçek bir ticaret merkezi olarak ortaya çıkmış. İspanyolların buraya geldiklerinde yerleştiği ilk yer Şelha’ya Salamanko (tatlı, tuzlu su karışıyor) denmiş.

Şelha bölgesini kurduktan sonra anakara ile ilk bağlantı bataklık olduğundan Kampaça denilen yerde, İspanyollar ilk İspanyol şehrini kurmuşlar. Mayalar İspanyollar geldiğinde 19 grup halinde yaşıyorlarmış. İspanyolların Mayaları kontrolleri altına alması 25 yıldan fazla sürmüş.

Yucatan yarımadasının yukarı kısmı düz, yüksekliği olmayan bir yarımada. Yağmur ormanından dolayı girilmesi zor, 52 değişik tür yılanın, Maya kültüründe alt dünyanın tanrısı olarak kabul edilen Jaguar gibi hayvanların olması İspanyolları epey zorlamış.

Yucatan yarımadası 65 milyon yıl önce dinazorların da ortadan kalkmasına neden olan meşhur 250 km çapında bir göktaşının vurmasıyla ortaya çıkmış. Yucatan üç bölgeye ayrılmakta. Kintano Ro, Yucatano, Kampaça.

Tulum 13. yy’da inşa edilip 16.yy’da terk edilmiş. Tulum milattan sonra 13.-16.yy.’da Maya uygarlığının merkezlerinden biri olmuş. Ticaretin yanısıra, dini ve yönetimsel bir öneme sahipmiş. Soylular, rahipler, akademisyenler ve matematikçiler burada yaşamış. Kesin olmamakla birlikte, İspanyol akınları ve İspanyollar tarafından getirilen hastalıklar nedeniyle sonunun geldiği düşünülüyor.

Çevresinde surlar olan Tulum’a arkeologların verdiği anlam etrafı duvarlarla çevrilmiş şehir demekmiş. “Tu” anlamı mengo denilen bitkilerin ürettiği koku, kötü kokulu yer anlamına ve gün doğumu anlamına geliyormuş. Ayrıca gökyüzü tanrısı adına kurulmuş şehir anlamına da gelmekte. Tulum’u çepeçevre saran yaklaşık 5 m yüksekliğindeki duvarın içerisinde görkemli bir kale, saray, tapınaklar, cenaze evi, senato binası ve gözlem kuleleri var.

Kaba bir tarifle kuzey ve güneyde duvar, diğer tarafında 12 m yükseklikte bir uçurum ve deniz var. Bu civardaki en yüksek yer olduğundan doğal bir korunma sağlıyor. Açıklarda Avusturalya’dan sonraki dünyanın en büyük mercan kayalıkları bulunmakta. Şehrin beş girişi bulunmakta. Girişler sadece bir insanın geçebileceği büyüklükte.

Bunun nedeni ise giriş kontrolünün sağlanabilmesi olarak belirtilmekte. Kuzeyden güneye 700 m uzunluğunda, doğudan batıya ise 300 m uzunluğunda limanı var. Şehrin merkezinde 800 kişi yaşamış ve bunların çoğu soylularmış. Etrafındakilerle birlikte nüfus 12.000 kişiye çıkmaktaymış. Girişin küçük olması bir anlamda soylularla halk arasında ki ayrımı da göstermekte. Çeşitli seremonilerin yapıldığı Rüzgar tanrısına adanmış bir tapınak bulunmakta.

Bize çok ilginç gelen bir konuda tepede kurulan, 21 martta ve, 22 eylülde sabah 6.15 de güneşin gececeği şekilde yaptıkları pencereli yapılar. Aynı şekide 21 haziran, 22 eylül sabahları da güneş soldaki pencereden geçermiş. 21 mart’da belirtilen saatte güneş geçtiğinde Mayalar ekim tarihinin başladığını anlıyorlarmış ve bunu tespit edebilmek için uzun yıllar gözlem yapmışlar.

Deniz’in durumuna yani hava durumuna göre burada denize girmeye bazen izin veriliyor ama biz oradayken deniz çok dalgalı ve denize giriş yasaktı. Maalesef maya Antik Kenti Tulum’da denize girmek gibi tarihi şansı kaçırdık.

10.gün / Chitzen Itza-Uxmal (Meksika)

Ertesi sabah kalktığımızda saatlerin 1 saat geri aldığı konusunda bir karmaşa yaşadık. Otel ve restaurant çalışanlarının dahi bir kısmı “saatler geri alındı” derken bir kısmı “hayır alınmadı” diyordu. Neyse bizi en çok etkileyen kahvaltı yapacağımız restaurantın bu nedenle açılmamış olmasıydı. 1 saat kahvaltıyı bekleyerek 07:00’de kahvaltımızı yaparak 08:00’de otelden ayrıldık. İstikamet Chichen Itza ☺

Hava nemli, klima çalışıyor neyse ki. Etraf yemyeşil, yol çok güzel. Ağaçlar arasından ilerliyoruz. Anlamı “su büyücüsünün olduğu kuyunun ağzı”. Olan “Chichen Itza‟ya gidiyoruz.

Burayı rahipler kurduğundan hacılık görevi için gelinen kutsal bir şehir olarak görülmekte. 564 yılında kurulup 1300’lü yıllarda terk edilmiş. İspanyollar 16.yy’da terk edilmiş durumdayken Haç vazifesini yerine getirmek için gelen rahipleri görmüşler ve işgale başlamışlar. 1825 yılında Meksika hükümeti yönetimi ele almış. Şehirde tapınaklarla birlikte 800 adet yapı bulunmakta ve bunlar da yağmur ormanları ile kaplanmış durumda. Konuşulan dile Yucatan Mayası denilmekte. Bizi de çok heyecanlandıran Antik Knet ve Piramid Meksika’nın en fazla ziyaret edilen antik kenti. Önemli binalar; Kukulcan Piramidi, Kutsal Cenote, Balo Salonu, Savaşçılar Tapınağı, Venüs Tapınağı, El Caracol (Gözlem Evi)

Chichen Itza önemli bir felsefe, bilim ve sanat öğretim merkeziymiş. Gözlem evi olmasının yanı sıra bir takvim olarak da kullanılmakta burası. Şöyle ki: 360 basamağı var. (Her bir kenarda 90’ar tane, dört tarafta 360) Yılı tamamlamak için beş gün daha ekliyorlar ve bu artan beş günü seremoniler için kullanıyorlar. İnsan kurban etme seremonisi de var. Bu beş günde kimse çalışmıyor, bir çeşit tatil. Piramit 9 kattan oluşuyor ve bu sağ ve solda 18 ayı oluşturuyor.

Toplam 52 tane dikdörtgen var kabartma şeklinde (bir Maya takvim devrinde, yılların sayısına karşılık geliyor). 52 yılda bir yeniliyorlar yapıyı ve 52 yıl sonra aynısını yapıyorlar. İnanışlarına göre 52 yıl süren her asrın sonunda tanrının, insanlarla olan hayat mukavelesini yenilediğini düşünüyorlarmış. Bu nedenle 52 yıllık asırların bittiği gecelerde yüksek tepelere çıkarak hayat ile ölüm arasındaki anlaşmanın sona erip ermeyeceğini bekliyorlarmış. Her gün, her ay, her yıl farklı bir tanrıya aitmiş. Tapınak ve gözlemevi olarak en üstteki alan, rahipler tarafından kullanılıyor.

Sonbahar ve ilkbahar gündünümlerinde (21 eylül ve 21 mart) yani yılın gece ile gündüzünün eşit olduğu ekinoks tarihinde, sabah 07.00-07.30 ile öğleden sonra 16.00-18.00 arasında kuzey basamaklarında, güneşin ışıkları yukardan aşağıya doğru öyle bir açıdan geliyor ki taraçanın altında ışık tayfının da yardımıyla yılan gövdesine benzeyen bir gölge oluşturuyor. Basamakların dibindeki taştan yılan başı, görüntüyü tamamlıyor. Yılan, Mayalar için bilginin simgesidir. Yılan başı, Kukulkan’ın yüzünü de simgeliyor. Mayalara göre kutsal yılanın gökten yere indiği günü simgeleyen matematik ve astronomi bilgi düzeyini anlamak zor.

Kukulkan piramidi: 24 m yüksekliğinde ve her bir tarafı 55,5 m. Dört bir tarafında 91 basamak var. Piramit bir yıldaki gün sayısını gösterdiği gibi, 23 eylül, 21 mart ekinoksunu da göstermekte. Haab takvimine göre bir yıl 18 ay (unial), bir ay 20 gün (kin). 360 gün ediyor ve kalan beş gün Uayeb olarak adlandırılıyor. Toplam 365 basamak ile Maya takvimini simgeleyen ve Tüylü Yılan tanrısına ithaf edilen Kukulkan Piramidi, jaguar ve kartal motifleriyle süslenmiş. İnsan vücutlu, kartal kafalı, jaguar pençeli Çakmal (güneş tanrısı) önemli bir karakter ve değişik yerlerde karşınıza motif olarak çıkıyor.

Kukulkan piramidinin etkileyici bir özelliği de ellerinizi birbirine vurduğunuzda duyduğunuz Quetzal (Mayaların kutsal kuşu) sesi. Quetzal, sembolik olarak Mayaların ruhunu temsil ediyor ve elinizi çırptığınızda Quetzal kuşunun sesinin yankısını duyuyorsunuz. Burdaki akustik, Quetzal kuşunu cıvıltısını duymak bizi açıkcası çok çok şaşırttı ve bir çok arkadaşımız bu sesi kaydetti. İstenen sese ulaşmak, kuşun ses akustiğini sağlamak için basamakların genişliğini, arkeolojisini nasıl ayarlamışlar, yankı nasıl oluşuyor kocaman bir soru işareti? Dünyanın başka bir yerinde buna benzer bir şey olduğunu sanmıyorum.

Ketzal Maya’ların kutsal kabul ettiği kuş. Gua notlarımızdan hatırlarsanız Gua para biriminin ismi de Ketzal idi. Ketzal’in tüylerini krallar ve rahipler süslemede kullanıyormuş. Ketzal’in renkleri dört önemli noktayı simgeliyor. Beyaz (kuzey), Sarı (güney), Kırmızı (doğu), Siyah (batı), Yeşil, mavi ise hayatı, merkezi simgeliyor.

Top Alanı: Top alanı 146 metreye 36 m genişliğinde. 13 gökyüzünü temsil eden 13 top alanı var. Meksika çapındaki 1500 adet top alanının en büyüğü buradaki. Top oyunu sadece dirsek ve kalça ile oynanıyor ve yukardaki deliklerden top geçirilmeye çalışılıyor. Top; 4-5 kg ağırlığında ve kauçuk bir malzemeden yapılıyormuş. Oyunun ne kadar sürdüğü bilinmiyor. Top hiç geçmezse kimin kazandığına rahip karar veriyormuş.

7 rakamı kutsal yaşamı temsil ettiğinden top oyunu, 7 oyuncu ile oynanıyormuş. Oyun bitince ise sadece kaptanın kafası kesiliyormuş; kitaplarda kaybedenin kafasının kesildiği belirtilirken, arkeologlara göre dinsel bir tören olması, bir çeşit tapınma olması nedeniyle kazananın kafası kesilmekte. Yedi oyuncu rastgele seçilmeyip, kimin oyuncu olacağı babadan oğula geçerek belirlenmekteymiş. Başı kesilmiş oyuncuları resmeden duvarlardaki rölyefler, oyunların ölümüne oynandığına işaret ediyor.

Cenote: Daha önce bahsettiğimiz Yucatan Yarımadasına çarpan Meteorun etkisi ile yaklaşık 250 km’den daha büyük bir alandaki kireçtaşı tabakalarının bazılarında çökmeler olmuş.

Bu çöküntülerinin içlerinin yeraltı suları ve yağmur suları ile dolmasıyla Cenote (senote) denilen bir kuyular oluşmuş. Bu bölgede irili ufaklı bu çukurlardan çok sayıda bulunuyor. Burada da bir cenote var. 1905 de Edward Thomson isimli ABD konsolos yardımcısı olan arkeolog 70$’a toprakları alıyor ve Cenotenin içini taradığında verilen kurbanların cesetlerine ulaşılıyor ve Cenote’lerin Kurban adama amaçlı kullanıldığı ortaya çıkıyor. Kurban töreni öncesinde saunada bir çeşit temizlenmenin yapıldığını anlatıyor rehberimiz.

Tapınakta kurban edildikten sonra ise Cenote’nin içine atılıyormuş cesetler. Baş rahip kurbanın göğsünü açarak, kalbini çıkarıp yağmur tanrısına adak olarak sunabilmekteymiş. İşte yılın beş günlük bayramındaki ritüel buymuş. Kuyuya atma nedeni ise yağmur tanrısına adamak ve alt dünyaya bir yol açmak. Kısaca Cenote’ler tanrılara kurban verip, değerli taşların da içine atıldığı yerlermiş önceleri. Günümüzde ise bizim göreceğimiz Cenote Ik Kil gibi insanların yüzdüğü doğal havuzlar olarak kullanılmakta. Cenotelerin tamamen kapalı olanları da varmış ama biz görmedik.

Bizim gördüğümüz yeryüzüne çıkışı olanlar kuyu gibi çok derin, tatlı su olduğundan çok çabuk yorulabilirsiniz. Biz iyi yüzücü olmamıza rağmen yüzmekte çok zorlandık. Bu zorluğun sadece tatlı sudan kaynaklandığı sanmıyoruz. Derinlikten kaynaklanan negatif basınçmıdır yoksa karbondioksit mi ya da başka birşey mi bilemiyoruz ama burada daha farklı bir zorluk var. Eşyalarınız ve üstünüzü değiştirmek için kasa kiralayabiliyorsunuz. Duş vs herşey düşünülmüş gezginler için.

Bu bölgede 13, Meksika’da 6000 adet Cenote bulunmaktaymış. Nasıl oluşmuşlar peki? Gözenekli kireçtaşı yataklarının meteorun çarpması sonrası dönemde çökmesi sonucu oluşan ve yeraltı sularını ortaya çıkaran delikler olarak tanımlanabilirler. Bu küçük mağaracıkların büyük bir kısmı da birbirine bağlı olduğu düşünülüyormuş. Ama hangisi hangisine bağlı keşfedilmemiş.

1200 tanesi kayıt altına alınmış. Cenotelerden birinde dalış yapan bir dalgıçın düşüncesini aktarmak istiyorum. “’Önce suyun 30 metre derinliğine indim. Bu bölümde tatlı su vardı. Sonra 60 metre derine indiğimde suyun gittikçe tuzlu bir hal aldığını gördüm. Altımda bir nehir akıyordu. Hem de suyun içinde. Bu akan nehir aslında hidrojen sülfür tabakasıydı. Bu deneyimi herkesin tatmasını isterdim…”

Konaklamamız ertesi gün göreceğimiz Uxmal (okunuşu Uşmal) Antik kenti yakınında olacak. Bu nedenle Chichen Itza sonrası yaklaşık 3 saat tekrar yola koyuluyoruz. Merida’ya 17.40 da vardık. Uxmal Merida’nın 78 km güneyinde yer almakta. Hava erken karardığı için otelimiz Hacienda Uxmal’e vardığımızda hava kararmıştı.

Hacienda (çiftlik tarzı) ortasında büyük evlere verilen isim; otelimiz de ismini bu tarz bir evden otele çevrilmiş olmasından alıyor. Restoranın içinde duvarlarda çiftliğin 1913’lerdeki halini anlatan fotoğraflar vardı.

Ana bina 1913 de yapılmış. 1968’de Jacqueline Kennedy, 1966’da Prenses Margarita, 1968’de Grace Kelly Uxmal’i ziyaretlerinde bu otelde konaklamış. Burası tropik bir ormanın içinde kalan eski bir çiftlikmiş.

11.gün / Uxmal-Palenque (Meksika)

Uxmal antik kenti otelimizin yaklaşık 500 m uzağında bu nedenle kahvaltı sonrası çok kısa bir yol katederek Uxmal Antik Kenti’ne ulaşıyoruz. Chichen Itza’nın daha etkileyici olmasını bekliyorduk ama estetik olarak antik kentlerin en güzeli burası bizim için. Uxmal Antik kentinde; Büyük Piramid, Valinin Konağı, Rahibeler Manastırı ve Dörtgen Meydanı ziyaret ettik.

Uxmal ne demek? Yukateco dilinde “üç kez” demekmiş. Efsaneye göre 40 m yüksekliğindeki Büyücüler Piramidi, yumurtadan çıkan ve cadının büyüttüğü bir cüce tarafından yapılmıştır. “Orman cücesinden” gelen adının hikayesi şöyle; 460’lı yıllarda yapılan Piramidde büyücü bir kadın yaşıyormuş ve hep bir çocuğu olsun istermiş. Yaşı ilerlemiş ve çocuğu olamamış. Bir gün su getirmeye gittiğinde, bir mağara mağaranın içinde de bir yumurta bulmuş. Almış ve geceleri göğsünün arasında gündüz ateş yanında saklamış. Bir gün yumurtadan avucunun içinde tutabileceği kadar küçük bir insan çıkmış. Annesi ateşe yaklaşma, ateşi eşeleme diye uyarırken çocuk ateşe vurunca çok kuvvetli bir ses çıkarmış.

O dönem halk Kraldan haz etmemekteymiş ve o ses duyulduğunda bir sonraki Kralın o olacağı bilinmekteymiş. Kral askerlerini yollayarak cüceyi meydana getirtmiş. Cüce kraldan tahtını isteyince halk cüceye destek vermiş. Tahtı vermek için üç testi geçmesi istenmiş. Birinci test; kafasıyla 100 ceviz kırmak, ikinci test: öyle bir heykel put yapacak ki ateşte yanmayacak, üçüncü test: meşe ağacının yaprak sayısını bilecek. Cücenin annesinin rüyasına tanrılar giriyor ve mağaraya gitmesini orada kask bulacağını bildiriyorlar.

Böylece ilk testi geçiyor. Putu çamurdan yapıyor ve ikinci testi de geçiyor. Tanrıların mesajcılarından sayılan bir yarasa herhangi bir sayı söylemesini, tanrıların yardım edeceğini belirtiyor ve söylenen sayıya yarasanın doğru demesiyle üçüncü testi de geçiyor cüce. İşte kral olduğu ilk gece bu tapınağı yaptığı anlatılmakta ve Cücenin Tapınağı olarak bilinmekte. Bu tapınağın altında söylentiye göre beş tane daha tapınak bulunmaktaymış.

Chichen Itza’daki el çırpınca Ketzal sesi çıkması gibi bu tapınakta el çırpıldığında kartal sesi çıkmakta !!! Bizi en etkileyenlerden biri de bu akustiğin nasıl elde edildiği?

Çevrede bol miktarda Iguana gördüğümüz bu Maya kenti de Meksikalı arkeologlara göre esrarengiz bir şekilde terk edilmiş. Burada cenote olmadığından su topladıkları depolarını öğrendik. Uxmal Kentini ziyaret ettikten sonra Chiaosa’ya doğru yola çıktık. Gece konaklamamız Palenque’de idi. Yaklaşık 6 saatlik bir yoldan sonra Palenque Hotel Ciudad Real’e yerleştik.

12.gün / Palenque-Agua Azul-San Cristobal Las Casas (Meksika)

Bugün de çok özel bir gün çünkü Chiapas’ın en güzel antik kenti olan ve bir Jungle içerisinde yer alan Palenque’yi görüyoruz. Burası aynı zamanda Meksika Hükümetine karşı 1990’ların en önemli yerli direnişini başlatan Zapatista gerillalarının ve başkumandanı Marcos’un da yurdu. Yolda hemen her köyde duvarlara yazılmış sloganlar ya da barışçıl protestolarına devam eden köylüler görmek de mümkün.

Palenque’nin tarihi MÖ 2300’lere dayanıyor şu andaki Antik Kent ise 1541’de kurulmuş. Buradaki büyük piramit Pakal tarafından yaptırılmış. Pakal 12 yaşında tahta çıkmış, o yaşta yetişkin olarak kabul edilmiş ve ortalama yaşın 50 olduğu bir dönemde 83 yaşına kadar tahtta kalmış. Büyük Piramit Alt Dünyanın 9 kat oluşunu simgeleyecek şekilde 9 kat yapılmış. 9 katın en altında Pakal’ın mezarının bulunduğu ise 1953 yılında keşfedilmiş. Pakal’a ait yeşim taşından yapılan maske de burada bulunmuş. O zamanki inanışa göre eğer asil iseniz dünyaya geri geliyorsunuz.

Bu nedenle hizmetkarınız ve sevdiğiniz eşyalar da sizinle gömülüyor. Eğer asil değilseniz alt dünyaya gidiyorsunuz ve maalesef dönemiyorsunuz. Jade yani yeşim taşı burada çok önemli. Yeşim çiftler için sonsuzluğu ve aşkı simgeliyorken, savaşçılar takı olarak kullanıyormuş.

Meksika, Guatemala, Belize, Honduras, El Salvador, Costa Rica ve Nicaragua gibi Orta Amerika Ülkelerinin tümünde Maya Kültürü çok yaygın. Meksika’daki Maya Kültürü 600 km2’lik bir alana yayılıyor ki burası; Yucatan, Chiapas, Campeche, Tobasco, Quintana bölgeleri olarak tarif edilebilir.

16 kilometrekarelik bir alanı kaplayan Palenque Antik Kenti çok önemli bir kent. Burada zamanında 4.000’i asil sınıf olmak üzere 40.000 kişinin yaşadığı düşünülüyor. 21 m yüksekliğindeki Piramit şehrin ana yapısı. 7-9. yy arasında yapılan şehirin 10.yy’da terkedildiği düşünülüyor. 1785 yılına kadar yüzlece yıl toprak altında gömülü kalan Antik Kent’in şu an %20’si gün yüzünde bulunuyor. % 80’i ise hala kazı ile günyüzüne çıkarılmayı bekliyor. Piramitin üzerinde Pakal’ı anlatan kabartmalar bulunuyor. Birisinde Pakal’ın Taç Giyme Töreni tasvir edilmiş. Jaguar her zaman Pakal’ı simgeliyor.

990’ların başında başlayan halk hareketi ile Mayalar eşitlik istiyorlar. İkinci komutan Marcos (eski liderleri Emiliano Zapata’ya Comandante denmesinden dolayı, ona saygısından dolayı kendisine 2.komutan -subcomandante- lakabını verdiği görüşü dışında Meksika yerlisi olmadığı için kendisinin ikinci komutan olarak anıldığı görüşleri bulunmakta. Tanınmamak için maske takan Marcos’un önemli bir sözü şu şekilde: “Eğer biri sana parmağıyla güneşi gösterir ve sen de parmağa bakarsan aptalsın demektir. Eğer güneşe bakarsan daha da aptalsındır, çünkü güneş gözlerini kör eder. Senin bakman gereken parmakla güneş arasında uçan kuştur”

1894’de ayaklanma başlayınca Paramilitary denen gruplar kuruluyor ve bu gruplar katliamlar yapıyor. 19.yy’da eşitsizlik o boyutta ki; bir İspanyolla karşılaşan bir yerli kaldırımdan çıkmak ve yol vermek zorundaymış.

Palenque Antik Kentinden sonra 70 km uzaklıktaki ve bölgenin en önemli şelalesi olan Agua Azul’u (Blue-water Falls) görmeye gittik. Kurak sezonda (nisan-mayıs) su az olduğu için kireçtaşı içeriği nedeni ile şelale mavi bir suya sahip oluyor ve ismi buradan geliyor. Normal sezonda ise su fazla olduğu için bu mavi görüntü olmuyor. Burada da çok güzel drone görüntüleri alabildik.

Palenque ve San Cristobal Las Casas arasındaki yolun gece yolculuğu için çok güvenli olmadığını ve gerillalar tarafından otobüslerin durdurulup soygun yapıldığını bilgisi olduğu için biz de gündüz yolculuk yapmayı tercih ettik. Ama Palenque yolculuğu oldukça zorluydu. Bu uzun yolculuktan sonra Chiapasın en önemli ve en güzel kolonyal kenti San Cristobal de Las Casas a varacağız. San Cristóbal de Las Casas 2200 metre yükseklikte ve dağların etrafını sardığı güzel bir vadi içerisine kurulmuş bir şehir. 160.000 kişi yaşıyor. Şehir dar taş sokakları ve evlerin renkli duvarlarıyla İspanyol koloni yaşamının izlerini taşıyor.

13.gün / Chiapas-San Juan Chamula-San Cristobal (Meksika)

Bugün kahvaltıdan sonra akşam geç saatte yerleştiğimiz Chiapas Eyaletinin İncisi San Cristobal şehri yakınındaki San Juan Chamula, kasabasına geçtik. Chamula; Tzotzil Maya yerlilerinin yaşadığı ve Tzotzil dilinin konuşulduğu bir köy. Maya geleneklerinin bozulmadan günümüze dek ulaştığı ve yaşandığı dünyadaki çok nadir yerlerden biri. Bu kasaba Meksika içerisinde özel bir otonom statüye sahip. Polis veya asker bu bölgeye giremiyor ve Chamulalılar kendi güvenliklerini kendileri sağlıyor.

Burada dolaşırken ellerinde kalın sopalar olan siyah koyun yününden kıyafetler giymiş devriye atan kişiler gördük. Güvenliği bu kişiler sağlıyormuş. Rehberimiz “burada hırsızlık vs. Hiç sorun olmaz” dedi. “Meksika’nın tümünde asayiş sorunları varken nasıl burada olmuyor?” diye sorduğumuzda aldığımız cevap “mesela geçen hafta bir kişi oto teybi çaldı, yakalayıp meydanda yaktılar, bu caydırıcı oluyor” cevabını aldık.

San Juan Chamula Chipas eyaletinde 50.000 nüfuslu bir kasaba. Kilisede bir Şaman Törenini izlemek üzere Kiliseye doğru yürüyoruz. Yerli kadınların kendi giysilerini yaptıkları bir atölye var. Bu köyde fotoğraf çekimi yapmak yasak. 5000 peso para cezası var ya da kameranızı kırabiliyorlar. Ben gezilerde drone çekimleri nedeniyle yasakları delmeye alışık olduğum için GoPro ile gizli olarak çektim ama daha sonra yazacağım gibi Kilise’de yakalandığım ve eşsiz görüntülerimin tümüne el kondu maalesef.

Bu arada 2200 m yükseklikte olduğumuz için hava serinledi. Mayalar günümüzde de hala güneş, yağmur tanrısına inanıyorlar. İspanyollar geldiklerinde kendi dinlerini empoze ediyorlar ama Mayaların kendi dinlerini kullanmalarına da izin veriyorlar. Hala güneş, yağmur tanrısına dua ediyorlar. Kadınlar siyah etek giyiyorlar ve giydikleri etek koyun yününden yapılmış. Önce mezar ziyareti yapıyoruz.

Çok temiz, yeni gömülmüş gibi görünüyor toprağa baktığınızda. 7 haçın olması o mezarda 7 kişinin yatıyor olması anlamına geliyor. Beyaz haç çocuk, siyah haç yaşlı, mavi haç kadın ve yeşil haç mayordama, uşak (kilisede heykelleri koruyan, yenileyen) kişileri simgeliyor. 1 Kasım sabahı mezarlıklar temizleniyor, sarı renkli çiçekler yollara, mezara konuluyor ve böylece ruhun evini kolaylıkla bulabileceğine inanılıyor.

Üst dünyaya geçmek için gözlere iki para konuluyor (bir nevi bahşiş), köpeği sahibi ölünce öldürme söz konusu maalesef hala. Eskiden hizmetkarlar da öldürülürken şimdi sadece köpek öldürülüyormuş. Mezarlıktan aşağıya doğru yürürken sağ tarafta kurulu yün pançolar dikkatimizi çekiverdi. Alışveriş diyince ekip kendini kaybediyor. Bir yün şapka (Sabenero) 50 peso, panço 200 peso.

Hızlı bir alışveriş sonrasında kiliseye vardık. Şaman hastanın bileğine dokunup ne tür hastalığı olduğunu söylüyor. Büyük mum büyük şeyler, küçük mum küçük dilekler için yakılıyor. Yumurta temizlemek için vücuduna sürülüyor, tavuk vücutta gezdiriliyor ve böylece kötü ruhun atıldığına inanılıyor. Mum bir tarafa doğru yatarsa isteğinin kabul olmayacağı düşünülüyor ve bir kere daha gelmesi isteniyor. Eskiden mısırdan yapılan cica diye bir içecek kullanılırken, günümüzde Coca cola içiriliyor. Fotoğraf çekiminin yasak olmasının nedeni, ruhlarının hapsedileceğine olan inanış.

Ben çekim ekranı, kırmızı ışı vs kapatıp kayıt yapmaya devam ettim. Ancak benim gibi kişilerin sayısı fazla ki görevli çok tecrübeli çıktı ve herşeyi kapalı olmasına rağmen GoPro’yu elimden aldı ve micro SD kartı çıkartarak kendi akıllı telefonuna taktı ve görüntülere ulaştı. Konuyu kapatmak için 100 peso önerdim o ise 500 peso talep etti. Ruhların çalınmasının bedelinin de 500 peso olduğunu öğrenmiş olduk. Dinler dünyanın heryerinde bildiğiniz gibi yani. Pazarlık devam ederken diğer arkadaşları da yanına gelince pazarlık yapılamaz hale geldi ve olay büyüdü. Rehberimiz Emilio’nun yardımları ve micro SD kartı vermeyi kabul etmem ile sorun çözüldü.

Kiliseden çıktıktan sonra tekrar meyve, sebze, kıyafet satışının yapıldığı bir pazarın içinden geçtik. Çok küçük annelerin olması dikkatimizi çekti. Daha sonra Zihacantan Köyü‟ne geçtik. Köyün geçim kaynağı çiçek yetiştiriciliği. Köy kadınlarının giysileri çiçekli, çok güzel. Fotoğraf almamız yine yasak. Köyün içinde yerel ürünlerin satıldığı bir yere gittik. Sonrasında “Porsche” adı verilen yerel içeceklerinden tattık. Daha sonra Amber Müzesini gezdik ve La Popular Mezcaleria restoranında öğle yemeğimizi yedik. Konaklama için ve gece turları için San Cristobal’e döndük.

14.gün / Canon del Sumidero-Oaxaca (Meksika)

Bugünümüz yine çok çok özel bir yeri görmeye ayrıldı; Canon del Sumidero yani Sumidero Kanyonu. Canon del Sumidero ABD’deki Grand Canyon ile aynı dönemde (35 milyon yıl önce) oluşmuş bir kanyon ve Ulusal Park olarak koruma altında. Meksikanın tümünde Ulusal Parklarda Drone uçurmak yasak. Ancak neredeyse gezi ayaklarının tümü Milli Park olduğu için ya hiç drone uçurmamamız gerekiyordu ya da heryerde yasağı delmemiz gerekiyordu. Biz riski de alarak yasağı delmek ve drone uçurmak yolunu seçtik. Birçok yerde polis, eyalet polisi, korucu vs zorluklarla karşılaştık ama çok güzel görüntüler aldık. Maalesef gezinin son 2 gününde dronelardan birini Teoteoican’da kaybettik.

Sabah kahvaltıdan sonra Kanyon gezisi için sürat motorunun kalkacağı Chipa de Corzo’ya geçtik. Can yeleği güvenlik konuşmaları vs sonrası eşsiz bir gezi yaptık. 90 derecelik dönüşler yaparak 13 km devam eden ve duvar yüksekliğinin yer yer 1000 metreye ulaştığı tüm Kanyon çok çok güzeldi ama gezinin sonlarına doğru motor ile altına girdiğimiz ağaçlık kayalardan süzülen şelale inanılmazdı. Guetemala’dan başlayan Cuchumatanes Nehri burada Grijalv Nehri adını alıyor ve kanyon içinde büyük bir mağaraya döküldüğü düşünülmekte.

Bazı kıyılara yaklaştığımızda büyük, yavru timsahlarla ve farklı kuş türleriyle karşılaştık. Falezleriyle, yukardan aşağı dökülen doğal yağmur sularıyla Meksika‟nın en etkileyici kanyonu kesinlikle burası. Ancak ciddi bir şekilde artan kirlilik problemi ile karşı karşıya çünkü ileride yolunu Chicoasen Barajı ile kesiliyor. Bu maceradan sonra sonra Museo de Sitio’yu ziyaret ettik.

Öğleden sonra uzun bir yolculuk yaparak Ölüler Günü kutlamaları için Oaxaca kentine doğru yola çıktık. Akşam saatlerinde Oaxaca’ya vardık ve orada konakladık.

15.gün / Oaxaca-Monte Alban (Meksika)

Oaxaca (Vohaka ya da Ohaka olarak okunuyor) Meksika için de bizim için de çok özel bir şehir çünkü Meksika gezimizi bu tarihlerde bu şehirde yapılan “Ölüler Günü”ne (Dia del Muertos) katılabilecek şekilde 1 yıl önceden düzenledik. Artık burada Maya etkisi bitiyor ve Zapoteklerin etkisi başlıyor. Zapoteklerin kökeni 5000 yıl öncesine dayanıyor. Zapotekler Mayaların ulaştığı seviyeye saygı duyuyorlar ve hayatın üç aşamalı olduğuna inanıyorlar. Bulunduğumuz, alt dünya ve üst dünya. Burada şehir oluşu İÖ. 500’e dayanan ve zamanında 35.000 nüfus yaşamış şehir İ.S. 700’lü yıllarda ise terk edilmeye başlanmış. Şu andaki şehrin başlangıç tarihi 1536.

Şu andaki Oaxaca’nın en turistik yerlerinden birisi 1570 yılında başlayıp 200 yıl inşaası süren Santo Domingo kilisesi. Şehrin kapalı pazarı Mercado 20 de Noviembre’de hediyelik eşya ve çeşit çeşit yiyecekleri burada bulmak mümkün. Biz şehirde bulunduğumuz sürece Ölüler Günü kutlamalarına çok konsantre olduğumuz için kilise hariç çok fazla yeri gezemedik.

Zapotekler ölümden sonra hayata inanıyorlar; ölündüğünde objelerin mezara konulmasının nedeni de diğer hayatta bunlara ihtiyaçlarının olacağı düşüncesi. Cehenneme ise inanmıyorlar. Kast sistemi var; zengin bir ailede doğmuşsan sürekli üst katman, alt katmandan doğmuşsan alt katmandan kabul ediliyorsun.

Mitla: Mitla ve bölgedeki en yüksek alanlardan birinde kurulmuş olan Monte Alban bölgedeki en önemli arkeolojik yerleşimlerdir. İkisini de ziyaret etme fırsatı bulduk.

Monte Alban; Zapotekler MÖ 500’lerde bu şehri etraftaki en yüksek tepeye kurmuş. Bugünün Mexico City’ne Azteklerin 1300’lerde şehir kurduğunu düşünürsek burası çok daha eski. 580 yılında 30.000 nüfusa ulaşan şehir 900’lerde terk edilmiş. Top Oyun Alanı burası için de çok önemli; bu kıtaya futbol gelmeden çok çok önce kauçuktan yapılma topla sadece dirsek ve kalçayla oynanan “Ulama” isimli oyun oynanıyormuş.

Kökleri MÖ 1700’lere kadar giden bu oyunun topu 4 kg kadar geliyormuş. Daha önce bahsettiğimiz gibi oyunun kuralı şimdiki oyunlara göre oldukça ters çünkü oyunun sonunda oyunu kazanan taraf kurban ediliyormuş. Bize şimdi garip gelse de bu bir onur olarak kabul edildiği için Kurban edileceklerine rağmen oyunu kazanmak için kıyasıya bir rekabet içindelermiş. Tam tersini söyleyenler yani “kaybeden ölüyordu” şeklinde bilgi verenler de var. Mayalarda da gördüğümüz top sahasında oynanan oyun Mayalarda halka açık oynanırken burada halka kapalı olarak oynanıyormuş.

 

Monte Alban, aynı zamanda Teotihuacan’dan sonra en büyük tören merkezi olarak olağanüstü bir örnektir. Beyaz Dağ anlamına gelen Monte Alban ilk olarak kuzeyden Teotihuacan ve sonra Aztekler, Mayalar tarafından ise güneyden baskılara maruz kalmıştır. Top oyun alanıyla, muhteşem tapınaklarıyla, hiyeroglif yazıtlarla kaplı mezar ve kabartmalarıyla, Monte Alban, klasik öncesi ve klasik dönemlerde bölgede bulunan başarılı medeniyetlere eşsiz bir şekilde şahitlik yapmaktadır.

1 milyon yıldan fazladır, bütün bölgenin kültüründe önemli bir etkiye sahip olmuştur. Daha sonra ise Oaxaca 16 yy sömürge şehirlerinin önemli bir örneği olmuştur. Bölgenin en zengin ve en ahenkli devasa mirası olan bu şehir yeni İspanya olarak bilinmektedir.

16.gün / Mitla-Oaxaca (Meksika)

Bugün kahvaltıdan sonra ilk olarak Nahua dilinde Ölülerin Yeri anlamına gelen Mitla’yı görmeye gidiyoruz. Burası Oaxaca yakınında Monte Alban’la birlikte önemli diğer antik yerleşim. Yolda Arbol del Tule adı verilen şimdiye kadar gördüğümüz en büyük ağaç karşılıyor bizi. Bu 2.000 yaşındaki ağaç Dünyanın en büyük ağacı olarak tescilli. O kadar büyük ve geniş ki (çap:15 m) geniş açı lenslerle dahi fotoğrafını çekemedik. Etrafını ellerimizle sarmamız için 50 kişi gerekiyormuş.

Mitla; Milattan çok önceki dönemlerde, büyük olasılıkla Zapotekler tarafından, kutsal bir gömü yeri olarak kurulduğu kabul edilir. Yöredeki Zapotek etkisi MS 900 dolaylarına değin izlenebilmektedir. 900-1500 arasında yöre, kuzeyden gelen Mikstek’lerin eline geçmiştir; bugünkü kalıntıların büyük bölümü de onlara aittir. İspanyollar Mitla’ya 1521’de gelmiştir. Şu anda Mitla’da en göze çarpan yapı olan İspanyol Kilisesi orijinal harabelerin üzerine yapılmıştır.

Mitla’nın arkeolojik kesimi beş ana yapı grubundan oluşur. 1980’lere değin bunların yalnızca ikisi tümüyle kazılıp onarılmıştır. Her grupta uzun, dar odalarla çevrili birkaç dörtgen avlu bulunur; bunların bazıları uzun, dolambaçlı geçitlerle birbirine bağlanır.Bazı avluların çevresinde, odaların yanı sıra basamaklı piramitler de vardır.

Mitla taş kesimi ile yapılan mozaikleri ile ünlüdür. Temelsiz, toprak üstü duvar örgü tekniğine hemen her yapıda rastlanır. Çamur ve taşla örülmüş duvarlar ya alçı sıvalı ya da trakitle kaplıdır. Kapı kasaları küçük mozaik taşlarla bezenmiştir. Bu taşlar, geometrik biçimlerde kesilmiş boşluklara tam oturular. Yapılardan bazısının altında haç planlı taş mezarlar bulunmuştur.

Gelelim tekrar Oaxaca’ya; bugün Ölüler Günü Kutlamaları başlıyor. Maya inanışında insan ölünce yok olmaz sadece başka bir boyuta geçer. Mayalar yılın bu döneminde ölülerinin, dostlarının akrabalarının ruhlarının kendilerini ziyaret etmek için geri geldiğine inanırlar. Dolayısıyla festival süresince evlerine giden yolları ışığı simgeleyen sarı çiçeklerle donatır, mezarlıkları ziyaret ederek müzik çalar, geceyi mezarlıklarda geçirip onlarla sohbet ederler. Festivalin en eğlenceli geçtiği şehir olarak Oaxaca’da konserler, festivaller günlerce sürer.

Festivalin en canlı geçtiği bu günlerde biz de bu akşam iki ayrı mezarlık ziyareti yaparak onların bu inanışlarını anlamaya çalıştık. Çalıştık diyoruz ama ne kadar anladık bilemiyorum. Tüm gün şehir bir festival havasındaydı. Kutlamalar gün boyu devam etti. Tüm şehir yürüyüş yapan bandolar, kişisel müzisyenler, iskelet kostümlü ve boyalı insanlar ve bolca çiçek ile doluydu. Gece olunca da herkes mezarlıklara akın etti. Çiçeklerle ve ölenin sevdiği eşyalarla süsledikleri mezarların başında sabaha kadar şarkı söylediler. Biz gerçekten kültürel bir şok yaşadık diyebiliriz.

Doğduğumuzdan beri bir yas ve üzüntü simgesi olan ölüm ve mezarlığın böyle bir çehreye bürünmesine bir anda alışmak çok kolay değil. 31 ekim gecesi başlayan Ölüler Günü’nün ilk gününde çocukların, 2.gün ise yetişkinlerin ruhlarının dünyaya geri geldiğine inanılıyor. 2 kasımdan sonra da Ölülerin geldikleri yere döndüklerine inanılıyor. Geri gelen ruhların, evlerinin yolunu bulmaları, karınlarını doyurmaları ve eğlenmeleri gerektiğine inanan bu halk, bu iki gün boyunca çeşitli kutlamalarla bu günü geçiriyorlar. Kutlamaların en belirgin ve en göze çarpan faaliyetlerinden biri, çeşitli sunaklar hazırlamak.

Bu sunaklar evlerin bahçelerinden tutun, restoranların avlularında ya da şehrin kamu binaları ya da kiliselerinin önlerinde kutlamalar başlamadan yaklaşık bir kaç gün öncesinde hazırlanmaya başlıyor. Mezarlar ve sunaklar irili ufaklı kafatasları, Kalavera adı verilen dans edip içki içen iskeletler, ölenlerin sevdiğini düşündükleri yiyecekler, günlük yaşamı sembolize eden süs eşyaları ve aksesuarlar, sürekli yanan mumlar ve mutlaka kadife çiçekleri (Ölüm Çiçeği) ile süsleniyor. Bu kadife çiçekleri ile ölünün evini bulması için yollar yapılyorlar. Ölüler Günü ekonomik düzey ne olursa olsun her aile tarafından imkanları dahilinde mutlaka kutlanıyor.

Dinimizin kuralları gereği mezarlıkta sessiz ve saygılı olmamız gerektiği için ortama uyum sağlamak oldukça zorladı ilk başta. Biz fotoğraf çekmeye bile çekinirken mezarın başında konser verenleri, şarkı söyleyenleri, içki içip sarhoş olanları, dans edenleri görünce biraz daha rahat olmaya başlıyoruz ama fabrika ayarlarımız saatler içinde değişmiyor tabii ki.

17.gün / Mexico City (Meksika)

Bugün Oaxaca’dan ayrılarak Mexico City’e gitmek için havalimanına geçiyoruz ve Mexico City’ye uçuyoruz. Havalimanı çıkışında acentemiz tarafından karşılanıyoruz; rehberimiz Hayme, şöförümüz ise Don Pedro. Mexico City’de Hotel Sevilla Palace’da kalacağız. Artık küçük şehirler bitti; İstanbul’dan büyük bir şehirdeyiz, Meksika Yucatani, Chipas gibi kırkdan fazla eyaletten oluşuyor. Mexico City’nin nüfusu 18,5 milyon ama eyalet olarak ele alırsak 25 milyonu geçiyor.

Şehirde sahilin güney kısmına doğru gidiyoruz burası Kolonial bir bölge, daha temiz. Mexico City içinde yeşil alanlar, parklar olan güzel dizayn edilmiş bölgeler de varoşlar da var. Mexico City’nin kurulduğu bölgeye Aztekler ilk yerleştiklerinde bölge bataklıkmış, Aztekler efsaneye göre rüyasında gördüğü kartal ile yılanın buluşacağı yere kadar gitmeye kararlı olan kahinleri Tenoch’u izlemişler. Ağzında yılan tutan kartalı görünce bunu bir işaret olarak alıp Tetzcoco Gölünün olduğu adaya 1521 yılında yerleşmeye başlayarak şehre “Tenochtitlan” adını vermişler.

Su baskınlarından kurtulmak için taşlardan setler yapmışlar. Aztek şehri inşaa edilince volkanik bir bölge olduğu için en güvenli yer olarak bulunmuş. Büyük bir patlamada 8-10 m yüksekliğinde kül birikmiş verimli toprağa dönüşmüş. İspanyollar da kiliselerini ve evlerini oraya kurmuşlar.

Meksika denildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri Frida Kahlo tabii ki. Meksika’da doğmuş, babası Alman, annesi ise Meksikalı. Frida yerli gelenekleri seviyormuş ve biseksüelmiş. Babası ise ateist olan Frida’nın bu aykırılıkları 1930 Meksika’sında çok kabul görmüyormuş. Frida ve sevgilisi Diego’yu birlikte anlatmak lazım esasında. Büyük bir aşk ve aynı zamanda çok kavgalı bir aşk olarak tanımlanabilir aralarındaki ilişki. Frida’yı Diego’nun ailesi pek sevmiyormuş ve kabullenmemiş.

Diego Riviera çok tanınan ve ağırlıklı olarak duvar resimleri yapan bir ressam. Frida küçüklüğünden beri onun resimlerine hayranlıkla büyümüş. Genç kızken 18 yaşında kaza geçirmiş ve bir çok kemiği kırılmış. Bu tarihten sonra ağrı kesici ilaçlarla yaşamaya çalışmış. Frida Diego’yu çok gençken tanımış. Diego Frida’yı sevmiş ama devamlı onu başka kadınlarla ve Frida’nın kızkardeşiyle aldatmış. Bu arada Frida’nın da Troçki ile ilişkisi olmuş. Frida resim yapmaya çocuk resimleri gibi algılanabilecek örneklerle başlamış ama ilerki yıllarda olgunlaşmış. Frida 1954 yılında 47 yaşında ölmüş.

Ulusal Saray’ı gezerken gördüğümüz Diego’nun duvar resimleri oldukça etkileyici. Sağ tarafta Aztekler, aşağı tarafta İspanyolların gelişi ve Meksika işgali, Zapata’nın bağımsızlık savaşının anlatıldığı duvar resimleri siyasi ve toplumsal içerikle aktarılmış. Aztekler, kartalı yılan yerken görüyorlar ve bunu tanrılardan gelen bir işaret olarak görerek katedralin olduğu yere piramidi inşa ediyorlar. Duvar resimlerini yapmak 1929’dan 1935 yılına kadar zaman almış.

Frida Kahlo’yu çocuklara ders verirken görebiliyorsunuz. Aztek askerlerini hayvan kılığına girerek savaşırken resmetmiş. Pancovilla, Emiliano Zapato özgürlük için savaşmışlar. Devrim sırasında yapılan en önemli şey toprak reformu, ulusal kimliğin yükselmesini sağlamış. Meksika’da kültürel Rönesans yapıyor. Diego Meksika’da değişik kavimlerin resimlerini yapmış Kunik şapkalar enginizasyon kurbanlarını gösteriyor.

Duvarlardan birinde kızgın olduğu bir dönem çizdiği fahişe resmini Frida’ya benzetmiş. Mihoçakan kabilesi resmi kendi kumaş tekstillerini yaparlarken resmedilmiş, altını en iyi işleyenler Zapotekler. Sol tarafta resimde top oyunu var. Resimde görülen tüysüz köpek yerliler tarafından yeniliyormuş (şimdi ise koruma altında). Cholate acı su anlamına geliyor. Tekila öncesinde bir çeşit kaktüsten damıtma yapmadan fermante yapılan bir içecek yapıyorlar. Mısırdan yapılan un, mısır tanrısının resimleri de var.

Girişteki resimler altı yıl, koridorlardaki dokuz yıl, onbeş yıl sürmüş. Diego bunları yaparken Meksika’nın en iyi sanat fakültelerinden öğrenciler yardım için seçilmiş. Bunun için Diego tüm Meksika’yı gezmiş ve masraflar bakanlıkça karşılanmış. Diego, Frida öldükten sonra çalışmak istememiş.

Mexico City trafik sorunu olan büyük bir metropol olduğu için bir yerden bir yere karayolundan ulaşmak uzun zaman alıyor. Otobüs yolculuğunu seviyorsanız tadını çıkarabilirsiniz gördüğünüz manzaraların. Meksika’yı dolaşmak, kültürünü anlamaya çalışmak başlı başına ayrı bir keyif.

Festivallerde kullanılan pinataları (içine şeker konulan ve yüksekten sallandırılan, yumuşak maddeden yapılmış, renkli kağıt bebekler) bir çok yerde gördük. Özellikle partilerde çocukların sopa ile vurarak kırıp şekerlerin, içine konulan sakızların yere düşürmeleri sağlanıyormuş. Amerika’da da uygulanan bu geleneğin yerlileri Katolikleştirmek için kullanılan yöntemlerden biri olduğu söyleniyor.

18.gün / Teotihuacan-Mexico City (Meksika)

Sabah kahvaltıdan sonra ilk önce yolda bir Mezcal ve Tekila üreticisine uğradık. Burada Mezcal ve Tekila yapımı konusunda bilgi aldık ve alışveriş yaptık. Yolumuz Mexico City’den itibaren Teotihuacan için 40 km. Teotihuacan Aztekler tarafından kullanılmış en büyük antik kent. Yolda çok sayıda varoş semtin yanından geçtik. Evler pembe ve kırmızı renkli olarak boyanmış. Rehberimizin verdiği bilgiye göre bu boyama bir sosyal sorumluluk projesi olarak gönüllüler tarafından yapılmış ve boyama insanlara bir mutluluk vererek suç oranını düşürmüş.

Teotihuacana Antik Kenti

Bu Antik Kent zamanında nüfusun 150.000’e ulaştığı en büyük kent olarak biliniyor. Teotihuacana Antik Kenti’nin şu ana kadar sadece %10‟u kazılmış ve gün ışığına çıkarılmış. Şehrin tören merkezi, iki ekseni kuzey güney ekseni arasına “Ölüler Bulvarı” denilmekte. Bir uçta Ay Tapınağı diğer uçta ise daha büyük yapılmış Güneş Piramidi bulunmakta. Şehrin yöneticilerinin buraya gömüldüğüne inanılıyor. Çok büyük bir alana kurulu bu antik kentte dağılmış şekilde bulunan piramitler için oldukça uzun sayılabilecek mesafeleri yürümek gerekiyor.

Antik Kent’in değişik giriş kapıları var. Dönüş yolunuzu karıştırmamak için aynı kapıdan çıkmanızda fayda var. Yürüyeceğiniz alanı göz önünde bulundurarak ağır çanta vs gibi eşyaları aracınızda bırakmanızda fayda var. Güneş gözlüğü ve şapka almayı da unutmayın. Kompleksin içerisinde su vs satın alınabilecek bir yer yok. Bu tip şeyleri kapıların dışındaki büfelerden alabilirsiniz. İçeride büfe vs. yok ama çok sayıda satıcı size hatıra eşyası satmaya çalışacak. Bu kişilere “no gracias” demeniz ve göz teması kurmamanızda fayda var. Giriş turistlere her zaman ücretli (65 peso), Meksikalılara ise pazar günü ücretsiz.

Bu alana uğurlu sayıya işaret eden 13 tane piramit yapılmış ve en büyüğü Güneş Piramidi (büyücü, kraliçe). Güneş tapınağının özelliği tanrının insanları dört kez yarattığına son kez ise burada yarattığına inanılması. O nedenle buraya “insanların tanrıya dönüştüğü yer“ adı verilmiş. Tavan, ağaçlarla yapılıyor sonra sıvayla kapatılıyor. Her şey avlunun etrafında kurulmuş. Bunun nedeni ise sosyalleşmenin sağlanması. Güneş tapınağının karşısında ise biraz daha küçük olan, yine de tüm heybetiyle duran Ay Tapınağı bulunmakta.

Teotihuacan aynı zamanda “Tanrıların Şehri” olarak da anılıyor, çünkü efsaneye göre tanrılar insan yaratılmadan önce bu şehirde toplanarak insanın yaradılışını planlamış.

Kurucular ve yaşayan Kavimler ise şu şekilde; Zapotecler’le başlayan, Mixtecler ve Mayalar’la devam eden Teotihuacan’ın bilinen tarihinde, şehrin esas kurucusu olan kavimle ilgili net bir bilgi yok; Totonaclar olduğu varsayılıyor.

Güneş Piramidine de Ay Piramidine de çıkış göründüğünden daha kolay oldu. Güneş fazla olduğunda ya da yağmur fazla ise çok zorlayabilir ama bizim olduğumuz dönemde biz tırmanırken zorlanmadık.

Yapıların %70’i restore edilmiş. Daha önce de belirttiğimiz gibi Jaguar güç sembolü olarak görülüyor ve gücü temsil ettiği için de bu dünyayı temsil ediyor. Bu nedenle rölyeflerde sık sık kullanılmış.

Mayalar, metale gerekli önemi vermemişler ve obsidyen taşını kesici olarak bıçak ucunda, ok ucunda kullanmışlar. Ticaret burada gelişmiş, kakao, obsidyen ile değiştirilmiş, İS. 800’den sonra ise şehir terk edilmiş. Mayalarda ticaret mallarının başında yeşim taşı, kakao, mısır ve tuzun yanında obsidyen taşının bulunması, ticaret hayatında obsidyenin ne denli önem taşıdığını ortaya koymakta. Bir çok süs eşyası, kesici alet yapılmış bu taştan.

Pozitif, doğal enerjisine inanılıyor ve balık tutmak için de kullanılıyor. Dünyaya taş buradan yayılmış. Ayrıca çok keskin olduğu için bu taş tanrılara adak adamak içinde kullanılmış. Obsidyen taşıyla kaktüsün ortası kesildiğinde tatlı bir sıvı çıkıyor ortaya. Buna “Magei” adı veriliyor. 2500 yıl önce yapılmaya başlanan ilk alkollü içecek buymuş. Ayrıca kaktüsten elde edilen ilk kağıdı olan “michurete” nin papirüsten daha iyi olduğunu söylüyor rehberimiz.

19.gün / Mexico City-Frankfurt-İstanbul-Ankara

Bugün kahvaltıdan sonra saat 16:00’da otelde buluşmak üzere serbest zaman verdik. Saat 16:00’da Frankfurt, İstanbul ve Ankara yolculuğu ile bir geziyi daha bitirdik.

Gezimizin diğer ayakları için Guatemela ve Belize notlarımız da okumalısınız.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 4 YORUM
  1. Ceyhun kartal dedi ki:

    Elinize sağlık gezileriniz devamını dilerim

    1. Engin Ersöz dedi ki:

      Çok teşekkür ederiz.

  2. Banu Alan dedi ki:

    Çok teşekkür ederiz verdiğiniz bilgiler için. Bunca zahmet edip ayrıntılı olarak anlatmışsınız. Biz de benzer bir gezi planlıyoruz. Çok faydalı oldu.

    1. Engin Ersöz dedi ki:

      Çok teşekkür ederiz, gezgin dayanışması bizce çok önemli. Bu tür dönüşler yorgunluğun ve emeğin boşuna olmadığını gösteriyor.

BİR YORUM YAZIN