Cardiff Galler’in kendi dillerinde Cymru’nun hem en büyük şehri hem de başkenti. Şehre vardığımızda ilk dikkatimizi çeken şey çok farklı ve çeşitli bir halkı olduğuydu. Bir yandan bu kadar marjinal tipi başka ülke de görmemişken bir yandan da azımsanmayacak kadar Ortadoğu kökenli insan ve Hintli vardı şehirde. Biliyorsunuz yakın zamanda İskoçya Birleşik Krallıktan ayrılmak için referandum yaptı ve kıl payı red edildi. Bizim dikkatimizi ise İskoçya’dan çok Galler’in farklı oluşu çekti. Galler Birleşik Krallık’tan ayrılsa çok garip olmaz yani.
Tüm Britanya’da olduğu gibi yağmurun ne zaman ve ne kadar yağacağı hiç kestirilemiyor. İlk günümüz güneşli ve gayet güzel bir havada geçmesine rağmen ertesi gün asrın yağmurunu yedik. Daha önce İzlanda‘da yağmurdan dersimizi aldığımız ve buraya İskoçya’dan geldiğimiz için bu gibi durumlara karşı tam hazırlıklıydık. İyi bir yağmurluk, yağmur pantolonu ve su geçirmeyen bir ayakkabı ile gezmeye devam.
Cardiff’i anlatırken şehri ikiye bölerek anlatmak lazım bize göre. İlk kısım Cardiff Kalesi’nin de olduğu alışveriş caddelerinin olduğu kısım, diğer ise Cardiff Bay ve civarı.
İlk kısmı ele alacak olursak buranın kalbi tabii ki Cardiff Kalesi. 13 pound vererek gireceğiniz Kale’nin içerisinde House adı verilen Bute Ailesinin yaşadığı kısım ve Kale’nin savunma kısmı olarak adlandırabileceğimiz The Keep. Şu anda çatısı olmayan The Keep’in orjinalinde de hiç çatısı olmamış ama orjinali ahşap olan yapı 1300 yılından beri taş bir yapı olarak devam ediyor.
Kale’nin girişinde bileti alırken sesli anlatım cihazları ücretsiz veriliyor. İsterseniz House için rehberli turlara da katılabiliyorsunuz. Eğer House ve Keep’i dışardan görmek yeter derseniz bilet almadan halledebilirsiniz bu işi. Bilet satılan yere yani shop kısmına kadar girmek zaten serbest ve buradan bu yapıların tümü görünüyor. Zaten Kale’nin içerisi büyük değil. Ama House ve Keep’in içi görülmeye değer bize göre.
Kale’nin hemen yanında Bute Park bulunuyor. Bute Ailesi hem Kale’nin hem de sahibi olan madencilik işi ile uğraşan Cardiff’in ileri gelen ailelerinden birisiymiş. Kale’yi gezmeden önce ya da sonra Bute Parkı’nı da görmelisiniz. Bizim ilgimiz parktan çok parkın Animal Wall adındaki duvarları çekti. Duvar boyunca farklı hayvanların çok başarılı heykelleri süslüyor duvarı. Park’a giriş ücretsiz.
Bu bölgeye yakın bir yapı ise yüzünüzü Kale’ye verdiğinizde Kale’ni sağ arka taraflarında bir saat kulesi gibi görünen yapı olan Cardiff City Hall. Cathays Park içerisinde yer alan yapı 1906’dan beri yönetim binası olarak kullanılıyor. Önündeki 59 m yüksekliğindeki Saat Kulesi ve havuz da mimari açıdan ayrı önemlere sahipler.
Parkın karşısından High Street başlıyor ve ilerliyor. Özellikle Kale’yi yukarı kısım kabul edersek alt taraflar daha hareketli. Buradaki Mary’s ve Borough en popüler mekanlar. Burada yeri gelmişken bir bilgi verelim. Cardiff’de bu tip tüm mekanların girişinde 1-2 görevli oluyor ve içeri alırken kimlik kontrolü yapıyorlar. Ufak tefek güvenlik olaylarına da müdahil oluyorlar. Biz oradayken işin daha ileri gittiği ve polis çağrıldığına da tanık olduk. Bu güvenlik bulundurma olayı neredeyse tüm mağazalar için de geçerli.
Şehrin bu kısmındaki meyve sebze pazarı olarak tarif edebileceğimiz Cardiff market de görülmesi gereken noktalardan biri.
Bizim Cardiff’de bulunduğumuz hafta sonu Pride Cardiff yani LGBT’nin eşcinsel Festivali vardı. Bu nedenle Kale’den Tesco Süpermarket’e kadar her yer gökkuşağı rengindeki eşcinsel bayrakları ile donatılmıştı. Buna bağlı olarak da şehir çok hareketliydi ve birçok noktada bir etkinlik vardı. Zaten marjinal olan Cardiff halkı da iyice uçmuştu. Bu kutlamaların merkezi High Street ve devamı olan St.Mary Street, paraleli olan The Hayes’di. Zaten bu üç cadde aynı zamanda Cardiff’in araç trafiğine kapalı olan alışveriş caddeleri. Church Street de önemli bir cadde ve burada köşede St.Baptist Church bulunuyor.
Yine bunlara paralel bir şekilde seyreden St.David’s Dewi Sants adı verilen ve bir cadde boyunca devam eden bir AVM var. Bir ucu Hill’s Street’de diğer ucu Tredegar Street’de. İçerisinde bolca restoran ve mağaza bulunuyor. Giriş ve çıkışı tek bir mağaza gibi yani bir AVM görüntüsü aramayın.
Bu trafiğe kapalı alanların birkaç km altında ise şehrin ikinci kısmı diyebileceğimiz Cardiff Bay yer alıyor. Deniz kenarındaki bu alanda birbirine yakın noktalarda görülmesi gereken birçok nokta var.
İlk olarak en önemli yapıyla başlayalım. İçerisinde Turizm İnformation bürosunun da olduğu Millenium Centre ikonik binası ile hemen dikkat çekiyor. Burası bir Kültür merkezi denilebilir özetle. İçerisinde bale gösterisinden tutun kreş çocuklarının performanslarına kadar birçok şeyle karşılaşmak mümkün.
Burayı gezerken birçok biletli gösteri, sergi olduğunu da gördük daha önce başvurup gösteri saati alan kişilerin komedi, pandomim, dans gibi gösterilerini ana fuaye alanında yaptıklarını da gördük. Binanın dışında Gallerli yazar Gwyneth Lewis’in bir dizesi ingilizce ve gallerce yazmakta; “In These Stones Horizons Sing – Creu Gwir Fel Gwydr O Ffwrnais Awen” (Bu taşlarda ufuklar şarkı söyler).
Marina kısmındaki kiremit renkli dikkat çekici bina Pierhead Binası. Şu anda bir etkinlik binası olarak hizmet vermekte.
Bu bölgede Doctor Who dizisi burada çekildiği için bununla ilgili Doctor Who Experience adında bir müze var. Biz diziyi hiç takip etmediğimiz için ilgilenmedik.
Koyun sol ucunda göreceğiniz beyaz kilise Norvegian Church. Bu kilise 19.yy’da sıklıkla Cardiff’e uğrayan Norveç’li denizciler için yapılmış.
Diğer önemli sayılacak bir yapı da Techniquest adı verilen bilim müzesi. Burada bilim adına sergiler, ufak interaktif paylaşımlar gibi ilginizi özellikle çocuk ve gençlerin ilgisini çekebilecek şeyler bulabilirsiniz.
Eğer hava güzelse 60 dakikalık Cardiff Körfezi Tekne turu yapılabilir. Bizin orada olduğumuz sırada yelkenli yarışı olduğu için tekne gezisi yoktu.
Mermaid Quay adındaki restoran, cafe ve butikleri içeren kompleks Cardiff Bay’ın en popüler kısmı denilebilir. Cardiff Bay kısmı şehirdeki en iyi restoranların da yan yana dizildiği bir alan. Biz tercihimizi Meksika Restoranı İguana‘dan yana kullandık ve kesinlikle tavsiye ederiz.
Çok yağmur yağınca kaçacak bir yer arayışına girdik. Daha önce not ettiğimiz Red Dragon Center vardı yakında ama içeri girince sadece restoran ve cafelerden ibaret vasat biryerle karşılaşınca yağmurda yürümeye devam etmek daha cazip geldi.
Şehrin hafif dışında St.Fagans Ulusal Müzesi bulunuyor. Burada eski dönemlerde Cardiff’de nasıl bir hayat yaşadığını ve Gal gelenekleri anlatabilmek amaçlanmış. Buraya açık hava müzesi demek daha doğru. Galler kültürüne ait birçok yapı, eşya ve bilgi bulunuyor burada. Burayı gezmeyi planladığımız gün aşırı bir yağmur olduğu için buraya gitme işini iptal ettik maalesef.
Millenium Stadı şehrin önemli yapılarından ve bizim kaldığımız B&B’ın tam karşısındaydı. Bu nedenle devamlı gördük ama bizi maalesef çok etkilemedi. 75.000 kişilik bu muazzam stadı rehberli turlarla gezebiliyorsunuz.
Burada çok alaka olabilir ama biraz araç park etme kuralları ile ilgili bilgi vermek istiyoruz. Parkmetrelere ödeme yapmak koşulu ile yol kenarına park edebiliyorsunuz ancak beyaz alanlarla bölünmüş kısımla içerisinde olmalısınız. Sarı çizgilerin olduğu yerler yasak alanlar, beyaz düz çizgili alanlar da bölgede oturaların özel izin kartları ile park edebildikleri alanlardır. Bazı yerlerde de “loading” yani yükleme, “bus stop” yani otobüs durağı gibi alanlarda özel yasak alanlar vardır.Bunlar yere yazılıdır dikkat etmeniz gerekir. Eğer parkmetreye para atmazsanız ya da hatalı park yaparsanız aracınız çekilmezceza yazılır ve ceza makbuzu camınıza yapıştırılır.
Bizce çok gerekli değil ama fazla vaktiniz yoksa Hop on Hop off otobüs turlarını da satın alabilirsiniz (12 pound). Tur durakları şu şekilde: Cardiff Kalesi, National Museum of Wales, Fitzalan Place, Norwegian Church, Cardiff Bay, Mermaid Quay, Craft In The Bay, Lloyd George Avenue, Custom House Street, Principality Stadium, St.Fagans National Museum, Fagans Kalesi, Bute Park var.
Bu gezimizdeki diğer duraklarımız için İskoçya, İngiltere ve Galler sayfalarımıza da gözatın.
Merhaba.Çok zamanımız olmadığı için galler ya da iskoçyadan birini seçmek zorundayız.Sizce hangisi görülmeye değer.Teşekkürler
Kesinlikle İskoçya 🙂