San Francisco
20 günlük Amerika gezimizi batı sahilinden başlayacak, doğuda New York‘da bitecek şekilde planladığımız için gezimize San Francisco‘dan başladık. Gezimizin rotası şu şekilde idi; Ankara’dan önce İstanbul’a oradan Münih’e, oradan da San Francisco’ya uçtuk. Bu şehirde 3 gün kaldıktan sonra Amerika’ın en önemli karayolu rotası olarak bilinen ve tavsiye edilen 1 numaralı sahil yolunu takip ederek ve arada Cambria’da 1 gece konaklayarak Los Angeles’a vardık. Takiben San Diego ve Las Vegas’ı gördükten sonra uçakla New York’a geçtik.
New York’da 6 gün diğer şehirlerde ise 3’er gün kaldık. San Francisco havaalanından itibaren Alamo firmasından 14 gün için bir araç kiraladık (Türkiye’de iken kiralamıştık). Aracımız Jeep SUV idi ve 14 gün için 875 $ ödedik. Aracımızı tek yön olarak kiralamıştık ve Las Vegas’da bırakarak uçakla New York’a geçtik. New York’da araç olmadan da gezilebildiği ve aracın park açısından başa bela olduğunu birçok arkadaşımızdan duyduğumuz için orada araç kiralamadık.
“Gezmek yaşamaktır”
Hans Christian Andersen
11 saatlik Münih-San Francisco ucuşu sonrası Amerika’ya vardık; ülkeye giriş işlemleri çok abartılı değil. Bize anlatılanlar sonrasında daha fazla işlem bekliyorduk doğrusu. 2 adet form doldurmanız isteniyor ve bunlar zaten uçakta dağıtılıyor. Birisi aile başına bir adet doluyor ve gümrük kuralları ile ilgili; taze meyve, canlı hayvan, tohum, satılacak eşya vs. taşıyıp taşımadığınız ile ilgili sorular var bu formda.
Zaten tüm sorulara normal bir ziyaretçinin “no” şeklinde cevaplandıracağı şekilde hazırlanmış sorular. Diğer form ise birçok ülkeye girerken doldurmak zorunda olduğunuz standart giriş ve kalış bilgilerinin olduğu form. Bunlara ilaveten pasaport kontrolünde; niye geldiniz? Ne kadar ve nerede kalacaksınız? Yanınızda ne kadar nakit var? Ülkenizdeki işiniz? Şu anda işinizden nasıl ayrıldınız? gibi sorular soruluyor ve her 2 elinizin önce 4’er parmağının ve baş parmağınızın elektronik parmak izi alınıyor, son olarak bir de fotoğrafınız çekiliyor; artık Özgürlükler Ülkesine girebilirsiniz 🙂
Nasıl Gidilir
Geziye San Francisco’dan başlayıp New York’ta bitirme kararında olduğumuz için Münih’de aktarma yaparak Lufthansa ile San Francisco’ya gittik. THY San Francisco’ya uçmadığı için (artık uçuyor) bu şekilde planladık. New York’a THY ile gidip oradan iç uçuşla San Francisco’ya da geçebilirsiniz tabii ki. Böylece okyanus aşırı uçuşunuzu THY ile yapmış olursunuz ancak bu durumda ek bir iç uçuş almanız gerekir. Bizim yaptığımız şekilde yaptığınızda ise iki firma da Star Allience üyesi olduğu için tek biletle gerekli aktarmaları daha ucuza alabiliyorsunuz. Bizim gibi Almanya’da aktarma yapacaksanız pasaportunuzu imzaladığınızdan emin olun aksi taktirde Alman makamları idari para cezası uyguluyor.
Biz iç uçuşumuzu ise (Las Vegas-NYC) Delta ile yaptık (tek yön 1 kişi 242$) Amerika’daki tüm havayolları iç uçuşlarda farklı bagaj kuralları uyguluyorlar. Delta internetten son 24 saatte check in yaparken kaydınızı yaptırdığınız taktirde 1.bavul için 25$, 2. bavul için 35$ alıyor. Bu işlemi havalimanında yaparsanız ücret daha da artıyor. Kıtalararası uçuşlar içinde genelde 1 bavul (23kg) ücretsiz kabul ediyorlar. THY için bu limit (23 kg x 2 bavul yani 46 kg).
Ne Zaman Gidilir
Kalabalığın en az olduğu, havanın en ılıman olduğu aylar dolayısıyla tavsiye edeceğimiz aylar eylül-kasım arası. Kış soğuk geçer bu nedenle kasım sonrası mayısa kadar çok tavsiye edilmez.
Nerede Kalınır
Powell Street, Union Square, Fisherman’s Wharf, Embarcadero, ve Chinatown en popüler semtlerdir. Özellikle Union Square’e yakın bir konaklama işinizi kolaylaştırır.
İkinci etap olarak; Hayes Valley, Japantown, Lombard Street, Nob Hill, North Beach, Telegraph Hill olabilir. Castro semti gay ve lesbienlerin tercih ettiği bir semt bilginiz olsun.
Havalimanından Şehre Ulaşım
BART (Bay Area Rapid Transit)
21 km uzaklıktaki şehre ulaşmanın en hızlı ve kolay yolu BART adı verilen raylı sistemi kullanmak. Bart SFO Uluslararası Terminalinden her 15 dakikada bir hareket ediyor ve Downtown’a 30 dakikada varıyor. Tek yön ücreti 9,65$. Bileti BART İstasyonundan almanız gerekiyor. Terminallerden Uluslararası Terminalde bulunan BART İstasyonuna ulaşmak için Airtran’in Red Line’ını kullanmanız gerekiyor. Eğer Terminal 1,2 veya 3’de iseniz Airtrain olmadan yürüyerek de buraya ulaşabilirsiniz çok uzak değil. Ancak Domestic (İç Hatlar) Terminalde iseniz Airtrain kullanmanız gerekir. Daha detaylı bilgi için tıklayın.
Shuttle
Eğer internetten önceden shuttle rezervasyonu yaptıysanız havalimanı çıkışında firmanızı bulabilirsiniz. Eğer rezervasyonunuz yoksa burada paylaşımlı shuttle firmaları bulunmakta. Sizin gibi bekleyen başka yolcularla aracı paylaşarak şehre ulaşabilirsiniz. Gideceğiniz yere göre ücret 13$ ile 25$ arasında tutar.
Araç Kiralama
Yönlerdirme levhaları yerli yerinde ve çok açıklayıcı. Rental Car Center için Air Train adlı bir tür metro kullanmanız gerekiyor. Bu ücretsiz trenin mavi hattı ile araçların olduğu merkeze yaklaşık 7-8 dakikalık bir yolculuk yapıyorsunuz. Aracınızı havalimanında teslim alırken şöyle bir yol izleniyor; Öncelikle internetten rezervasyonunuzu yaparken size verilen ve printini aldığınız “voucher” belgenizi kiralama yaptığınız şirketin havalimanındaki bürosuna götürüyorsunuz. Orada aracınızı alacağınız belge düzenleniyor. Bu aşamada bir kredi kartı garanti göstermeniz gerekiyor. Bazı ekstralari isteyip istemediğiniz soruluyor. Eğer bizim gibi Türkiye’de sağlık sigortası yaptırmış durumda iseniz kendiniz hariç araçla ilgili tüm sigortaları almanızı tavsiye ederiz. “full insurance” derseniz onlar herşeyi dahil ediyorlar merak etmeyin 🙂 daha sonra araçların olduğu yandaki garaja geçiyorsunuz.
Görevli size sizin kiraladığınız sınıftaki araçların olduğu yeri gösteriyor; anahtarlar üzerinde, beğendiğiniz aracı alıp çıkıyorsunuz. Hangi aracın sizin üzerine olduğunu çıkmadan önce bariyerli kontrol kulübesinde yapıyorlar. Bu anlattıklarımız tüm araç kiralamalar için değil burası için geçerli prosedür tabii ki.
Amerika’da aracınızda navigasyon cihazı olmadan araç kullanmanız oldukça zor. Bu nedenle kendi navigasyon cihazınız yoksa rezervasyon yaparken mutlaka ekstra olarak navigasyon cihazı da isteyin (günlük 7-8 $). Bizim iphone cep telefonumuzda igo north america navigasyon programı (49 $) yüklü olduğu için biz navigasyon kiralamadık. Kiralamaktansa kendi programınızı kullanmanız daha avantajlı. Fiyat avantajından daha çok arayüzünü bildiğiniz bir programı kullanmak size hız kazandırıyor ve Türkiye’de iken bazı noktaları önceden kaydederek zaman kazanabiliyorsunuz.
Şehir İçi Ulaşım
Ulaşımın en nostaljik alternatifi 1983’den beri hizmette olan Cable Car. Tek yön ücreti 7$ olan bu tramvayın Powell Line‘ı ile Lombard Streert ve Fisherman’s Wharf’a ya da California Line‘ı ile Nob Hill’e kadar gidebilirsiniz.
San Francisco’da toplu taşım sisteminde kullanmak üzere (Muni busses ve Muni Metro’de kullanılır, Cable Car dahil değil) pass for 1 gün (22$), 3 gün (33$), ya da 7 gün (44$) geçerli Pass alabilirsiniz. Detaylı bilgi için tıklayın.
Bir de Fast Pass var ama her ihtiyaca göre çok fazla tipi var. Size hangisi uyar öğrenmek için tıklayın.
Aracımızı aldık ve navigasyonumuz yardımı ile vakit kaybetmeden otelimize ulaştık. Evden çıkalı 27 saat oldu ve gerçekten çok yorgun ve sıkılmış durumdayız. Her zaman güzel bir otel moralleri düzeltir 🙂 yine öyle oluyor; otelimiz Petit Auberge şehir merkezinde Union Square’e çok yakın bir konumda. Çok şirin ve sevimli bir otel. Tam bizim tarzımız olan Laura Ashley tarzı ile döşenmiş – O bile döşemiş olabilir 🙂 Duvar kağıtları, duvardaki buton ile yanan otomatik şömine ile bizim beğenimizi topluyor. Odada çay kahve imkanı var, saat 17:00 gibi snack ve şarap ikramı var ayrıca 220 $’lık 2 kişi fiyatına kahvaltı da dahil. Tek kötü tarafı otoparkının olmaması.
Neyse ki vale park sistemi var ama maalesef günlüğü 32$. diğer tüm otellerimizde ücretsiz park yeri olduğu için yorgunluğumuzu da hesaba katarak vale sistemine aracımızi veriyoruz.
Otele varış saatimiz 21:00. Gece kısa bir keşif turu yaparız diyorduk ama tam anlamı ile tükenmiş durumda oldugumuz için San Francisco’yu keşfi yarına bırakarak hemen uyumayı tercih ediyoruz.
Nereler Gezilir
Evet dinlenmiş bir şekilde şehri keşfetmeye hazırız; jet lag etkisi ile bu güne çok erken başladığımız için önce aracımızla şehri keşfetmeye karar verdik. Bunun için San Francisco çok iyi hazırlanmış. “49 mile Scenic Drive” adını verdikleri adından anlaşıldığı gibi 49 mil uzunluğunda bir gezi rotaları var. Aracınızla beyaz martı işaretli mavi tabelaları takip ederseniz bu rotayı tamamlayabiliyorsunuz. Ancak her zaman tabelaları takip edebilmek o kadar kolay değil. Biz bu geziyi navigasyon programımıza rota olarak kaydetmiştik onun talimatları ile başarılı bir şekilde tamamladık.
Bu rotayı yapmanızı çok tavsiye ederiz. Çünkü rota sizi neredeyse SF’da görmeniz gereken her yere götürüyor. Bu rota içerisinde Golden Gate Park, SF’yu yukarıdan görebildiğiniz tek yer olan Twin Peaks’de var. Rota 1-2 yerde araçtan iniş, fotoğraf ve kahve molaları ile 5,5 saat sürdü.
Daha sonra “artık yürüyerek devam edelim” diyerek aracımızı otele bıraktık. Ancak bunun iyi bir fikir olmadığını ileri saatlerde anladık. Çünkü haritada yakın gibi görünse de SF sokaklarının çok yokuş olması her şeyi çok zorlaştırıyor, tavsiyemiz; aracınız her zaman sizinle olsun.
Bir sonraki ilgi alanımız SF’nun marinası diyebileceğimiz; Fisherman Wharf oldu. SF’ da 1’den 49′ kadar numaralandırılmış Pier adı verilen limanlar var. Bunların hepsi çok küçük ve yan yana. Bazıları daha fazla önem taşıyor. Mesela; Pier 39 en popüler ve ünlü olanı, Pier 33’den Alcatraz gemileri kalkıyor, Pier 1 ise ana liman. Burada neredeyse herkesin ilk durağı Pier 39 oluyor.
Biz Fisherman Wharf’a gitmek için bir SF klasiği olan Cable Car‘ı kullandık. Cable Car; bir tramvay hattı be 3 ayrı rotası var 2 tanesi Union Square ile Fisherman Wharf bölgesine yakın yerlere gidiyor, diğeri ise yine Fisherman Wharf’dan Market Street boyunca ilerliyor. Otelimiz yakın olduğu için Union Square’e yürüdük ve oradan Cable Car ile Firherman Wharf’ a ulaştık. Ancak Cable Car çok turistik bir aktivasyon olduğu için çok fazla talep var ve araçların kapasitesi çok az. Bu nedenle çok beklenebiliyor. Genelde buna asılarak yolculuk yapıldığını filmlerde bol bol görmüşsünüzdür. Bunu yapmak serbest ama içeriye fazla kişiye görevliler izin vermiyor. Fiyat bu turistik bir aktivasyon olması nedeni ile tek yön 6$.
Son durak olan “Bay” yani Fisherman Wharf bölgesine ulaştığınızda burada sizi bol bol restoran, cafe, hediyelik eşya mağazası bekliyor olacak. Gözünüze kestirdiğiniz bir yerde buranın spesiyali olan Crab (yengeç), Oyster (istiridye), Clam Chowder (midye yahnisi diyebiliriz ama bir tür ekmek içerisinde sunulan koyu çorba da denilebilir) yiyebilirsiniz. Biz bunları denemek için gözümüze “Pier Market” adlı restorantı kestirdik ve memnun da kaldık. Pier 39’daki bu restoranta 6 oyster, 2 clam chowder, 1 mix salad, 1 bira ve 1 su için 50$ ödedik. Amerika’da yemek pek ucuz denemez tek ucuz yemek alternatifi var onlar da fast food zincirleri; geçerken gördüğümüz kadarı ile hamburgerler 2 $ civarında.
Ancak her ülkede o ülkenin özel yemeklerini yemeyi tercih ettiğimiz için bu ucuzluk pek işimize yaramadı 🙁
Bu bölgede epey bir vakit harcadıktan sonra Lombard Street’in sonundaki ünlü virajlı yokuşu görmek için Lombard caddesine yürümeye karar veriyoruz (ve hata yapıyoruz) çünkü harita üzerinde gayet yakın görünen bu mesafe çocukluğumuzda San Francisco Sokakları dizisinde seyrettiğimiz çok dik yokuşlar nedeni ile zorlu bir yolculuğa dönüşüyor. Ancak çıktık bir kere yola; dönüş yok. Neyse ki yolun sonundaki mükafat güzel. Çiçekler arasındaki çok dik bir yokuştan inanılmaz kıvrımlı bir şekilde inen araçları görmek çok keyifli. Dünyanın başka bir yerinde böyle bir yokuş olduğunu sanmıyoruz. Burası için tavsiyemiz; sabahtan öğlene kadar burayı görmeniz daha sonra ışık karşıdan geliyor ve güzel fotoğraf çekemiyorsunuz. Yarın ki aktivitelerimiz arasına bu sokaktan bugün izlediğimiz araçlar gibi inmeyi planlarız arasına aldık. Burası zaten tamamen turistlerle dolu durumda, etraftaki evlerin sahipleri fotoğraf çeken turistlerden ve sadece meraktan bu sokaktan inen araçların virajlardaki lastik seslerinden bıkmışlar. Burada bol bol fotoğraf çektikten sonra kendimizi yokuş aşağı koyuvererek yine Fisherman Wharf’a gidip bu defa mağaza dolaşmaya karar verdik.
Ancak maalesef buradaki mağazaların tümüne yakını kalitesiz turistik mallar satıyorlar. Bu kalitesizliğe rağmen fiyatlar da hiç ucuz değil. Bu nedenle burada fazla vakit kaybetmeden alışverişin kalbi sayılabilecek Market Street’e gitmeye karar verdik. Aracımızı otelde bırakma gafletinde bulunduğumuz için buradan Market Street’ gitmek için sarı renkli Antik Cable Car hattını (bu hat daha az turistik olduğu için tek yön 2 $) kullanmamız gerekiyor. Durakta uzun süre beklememize rağmen araç gelmiyor ve durak kalabalıklaşıyorken bir tur otobüsü durağa yanaştı; aynı fiyata Market Street’e express servis yapacağını söyledi. Herkes biraz tereddüt etse de ağustos ayı olmasına rağmen hava çok serin olduğu için çok fazla düşünmeden bindik. Şoför tam bir showman çıktı , yoksa Dj mi desem bir elinde mikrofon önünde dj istasyonuna dönmüş bir ipad ve hoperlörle donatılmış bir otobüs. Bir yandan espriler yapıyor, bir yandan şehri anlatıyor, bir yandan da dj’lik yapıyor, inanılmaz bir fırlama siyahi adam.
Market Street üzerinde ilk durağımız ucuz aternatiflerin bulunabildiğini duyduğumuz Ross mağazası oldu ama girmemiz ile çıkmamız sanırım 5 dk sürmemiştir. Çok zevksiz ve keyifsiz bir mağaza hiç denemeyin bile 🙁
Ama sadece dünya markalarının bulunduğu Macy’s için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Ucuz bir mağaza olmamasına rağmen vakit ayırırsanız makul fiyatlı şeyler bulabiliyorsunuz.
Tam karşımızda Apple Store’u görünce kendimizi tutamadık tabii ki. Market Street üzerindeki Apple Strore çok minimal bir dizayna sahip. Her yerde kullanımıza sunulmuş Apple’lar onlarla iletişime geçmeniz için sizi bekliyor. Öyle ki tüm ürünlerin ekranları her sabah iphonedaki bir açı ölçer ile doğru olmayan bir açı ile ayarlanıyormuş ki; siz ekranı çok iyi göremeyip cihaza dokunun, cihazla iletişime geçin ve beyaz zehri alın bünyeye:) Her yerde güler yüzlü ve (isterseniz) çok yardımcı mavi t-shirt’lü çalışanlar bulunuyor. Aldığımız ürünleri satın almak istediğimizde yine bu arkadaşlar yanımıza eliyor ve ürünü ellerindeki iphone’a okutuyor, kredi kartınızı elindeki iphohne’dan geçiriyor, faturanızı e-mail olarak size atıyor ve bitti. Bunların hepsi 1 dk sürmedi bile. Tüm bunlar iphone ile nasıl oldu onu zaten hiç anlamadık 🙂 Gerçekten inanılmaz bir alışveriş tecrübesi idi. Apple’ın geleceğin alışveriş standardını oluşturmuş olduğunu söyleyebiliriz. Bugün için biraz daha Market Street üzerinde gezip otele döneceğiz.
San Francisco’daki 2. günümüze Alcatraz Island’ı (ya da Alcatraz Hapisanesini) gezerek başlayacağız. Yaklaşık her saat başı, bazen yarım saatte bir tur var bu adaya. Bunlar sadece bir yerden yapılıyor o da Pier 33‘de. Biz biletimizi önceden internet üzerinden aldık çünkü sayı kısıtlaması var ve son anda bilet almak isterseniz burayı göremeyebilirsiniz. Bilet fiyatı 28$. Kalkış saatine en geç 15 dakika kala daha doğrusu 30 dakika önce burada olmanızda fayda var. Aracınızla gelecekseniz burada park yeri sorunu var. Çok yakınında bir Public Park var ama park ücreti 35$. Bize Alcatraz dönüşü aracımız lazım olduğu için araçla geldik ve biraz daha uzakta 20$’a bir park yeri bulduk. Bu arada parktan bahsetmişken biraz Amerika’da park yerleri hakkında bilgi vermekte fayda var. Öncelikle eğer kısıtlama yoksa kaldırım kenarına park edilebiliyorsunuz. Ancak birçok kısıtlamalar olabiliyor. Örneğin kaldırım kırmızı ile boyalı ise park yasaktır genelde itfaiye için su vanasının olduğu yerler kırmızı boyalı oluyor. Bir de mavi boyalı alan ya da kaldırımlar bunlar da genellikle engelliler için ayrılmış alanlardır. Bazen de polis araçları için ayrılmış alanlar var böyle bir alansa zaten yazar “polis için” olduğu. Eğer bu genel kısıtlamalar yoksa o kaldırıma ait kısıtlamalar olabilir. “buraya falanca saatle falanca saat arasında maksimum 2 saat yada 3 saat park edebilirsiniz diye. Saatler ve süre sokağa göre değişir. Uygun bir yer bulduysanız burada park ücretli ya da ücretsiz olabilir.
Eğer parkmetre yoksa söylenen maksimum süre kadar park edebilirsiniz. Eğer parkmetre varsa kalmayı planladığınız süre kadar para atmalısınız. Parkmetreler sadece kredi kartı ve 25 cent kabul eder. Eğer kredi kartı kullanmak istemezseniz yanınızda bolca 25 cent bulundurmanızı tavsiye ederiz. Biz alış veriş sonrasında verilen 25 centleri bu amaçla başka bir yerde bulunduruyorduk. 25 cent atınca cihaz size kaç dakika park hakkınız olduğu ekranında yazar. Bu da şehre ve sokağa göre değişiyor. 25 cent ile yarım saat de kazandık 4 dakika da 🙂 bunun dışında bir de “public park” lar var. Buralarda genelde girişte ve çıkışta görevli olmaz. Tarife kapıda yazılıdır. Kalacağınız süreye göre ödemenizi cihaza yapıp (bu cihazlar nakit ve kredi kartını memnuniyetle kabul ederler) size verilen fişi aracın göğsüne koymanız lazım. Eğer “flat rate” diyorsa sabit fiyat demektir kaldığınız sürenin önemi yoktur. Flat rate girdiğiniz saate göre de değişebilir; saat 16:00 dan sonra girersen flat rate filanca gibi. Bu arada tabii ki hiçbir yerde 16:00 gibi bir yazı görmeyeceksiniz. 24 saatlik saat yazım sistemi kullanılmadığı için 4 pm yazacaktır. Parkmetre ve public parklar tamamen rastgele kontrol sistemi ile çalışır. Normalde görevli bulunmaz kontrol yapılır aracınız çekilirse çok yüksek ödemeler yapmanız gerekir. Ceza yerseniz o da oldukça yüksektir. Özetle parasız pek park etmenizi önermeyiz. Tow aracınızın çekilmesi anlamına gelir. “Tow Area” aracınıza ceza kesilmeyecek aracınız çekilecek demektir. Aracınız çekildi ise bu tabelada arayacağınız numara yazar…bu durumda kolay gelsin size 🙂
Neyse gemiye (feribot da denilebilir) binerken klasik bir Alcatraz Adası önü fotoğrafı çektirerek gemiye bindik. İnişte bu fotoğrafı size 22$’a satıyorlar 🙂 kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse burası Amerika’nın en azılı mahkumlarının kaldığı en güvenli hapishaneymiş. 1963 yılında kapatılıp müze yapılana kadar kimsenin buradan kaçamaması ile ünlü. Ancak 1963’de 3 mahkum kaybolmuş, sadece ceketleri bulunmuş. Su çok soğuk olduğu ve köpek balıkları olduğu için sağ kurtulmuş olabilecekleri düşünülmemiş ama cesetleri de bulunamamış. Kişisel fikrim can korkusuyla San Francisco’ya soğuk moğuk yüzmüşlerdir. Zaten bu olaydan sonra da binanın eskimesine bağlı güvenlik açıkları nedeni ile ada kapatılmış. Binanın ne kadar eskidiği duvarı sadece kaşıkla kazarak kaçmalarından anlaşılabiliyor zaten. Bu kaçış hapishanede bazı hücrelerde canlandırılmış. Firari mahkumlar berberden aldıkları kesilmiş saçları sıkıştırılmış kağıttan yaptıkları kendi kuklalarına yapıştırmışlar ve bunu yataklarına koyarak uzun süre uyuyor gibi izlenim vermişler. Amerikalıların her konuda olduğu gibi bu konuda da satışları çok iyi. Alcatraz’a ilk girdiğinizde sizi şok eden şey hücrelerin küçüklüğü oluyor. Küçük bir yatak ve bu yatak kadar alanda bir lavabo bir klozet ve çok ufak bir masa var. Adım atacak 1 adımlık bile yer yok. Her ne kadar suçlu da olsalar çok insanlık dışı bir muamele bizce. Daha fazla anlatmaya gerek yok internetten isteyenler buranın hikayesini uzun uzun okuyabilir tabii ki, bizim tavsiyemiz eğer San Francisco’ya yolunuz düşerse mutlaka burayı ziyaret edin.
Hapishane ziyaretimizi sabah saatine almıştık çünkü çok erken saatlerde hayat sokaklarda pek başlamıyor. Mağazalar 10:00’da hala açılmamış olabiliyor. Bir gün önce panayır yeri gibi olan Pier 39 bile hala güne uyanamamıştı. Bu nedenle bu ziyareti bu ölü saatlerde yapmalısınız.
Buraya kadar gelip Golden Gate köprüsünden geçmemek olmaz diyerek rotamızı Sausalito‘ya çeviriyoruz. Sausalito köprüden sonraki yerleşim yeri, köprü burayı San Francisco’ya bağlıyor. Yolda köprüye hemen gelmeden ve hemen geçince iki yakada da “Vista Point” adı verilen manzara izleme noktaları var. Geçmeden olanın manzarası daha iyi. Sabah ve akşam saatleri çok sisli oluyor bazen köprü dahi görünmüyor. Köprü kırmızı olmasına rağmen neden Golden adı verilmiş pek anlamadık. Bu köprünün içerisinde yayalar ve bisikletliler için de bir yol var. Özellikle bisikletle köprüyü geçmek çok popüler. Bunu düzenleyen çok sayıda tur var. Segway turlarını da unutmayalım. Köprünün yayalara açık olması intiharları da beraberinde getiriyor tabii ki. Golden Gate en çok intihar edilen köprülerden birisiymiş. Köprüyü geçince varacağınız Sausalito ise çok şirin ve zevkli bir kasaba. Burada birkaç saat geçirip bir yemek yiyip dönmelisiniz çünkü çok güzel restoranlar da var. Biz Napa Valley Burger’de hamburger yedik; rahatlıkla yediğimiz en iyi hamburgerdi diyebiliriz (2 hamburger, 2 kola 35$, biz en sadesini yedik bu fiyat duble de olabilir) bu güzel kasabada biraz daha vakit geçirdikten sonra şehre geri dönüyoruz.
Planımızda daha önce 49 mile drive rotasında geçtiğimiz ama durmadığımız Alamo Square var. Bu meydana bakan sıra evlere Painted Ladies deniyor. Onların fotoğrafını çekmek için buradayız; gerçekten çok güzeller, önlerindeki yemyeşil Alamo Square de güzelliklerini artırıyor.
Sonra durağımız ise alt kısmından fotoğrafını çekmek için bulunduğumuz Lombard Street’in üst kısmına giderek bu defa fotoğrafladığımız araçlar gibi bu yokuştan inmek. Gerçekten çok eğlenceli bir deneyim oldu bu 🙂
Geriye kalan saatlerimizi alışverişe ayırıyoruz daha sonra otelimize döneceğiz. Yarın 1 numaralı sahil yolunu kullanarak Los Angeles’a varmak üzere yola çıkacağız. Bu güzel manzaralı yolu aceleye getirmemek için buraya 1 gece konaklama ekledik, yolu 2 günde alacağız. İlk gün Cambria’ya kadar gidecek ve orada geceleyeceğiz.
Bu yol ile ilgili notlarımızı Road 1 sayfamızdan okuyabilirsiniz.