Ürdün Gezi Rehberi
Ürdün gezi rehberi yazımıza Ürdün nerede diye bakıp bilgi verirsek; Ürdün, Ortadoğu’da bir ülkedir. Kuzeybatısında Suriye, kuzeydoğusunda Irak, güneydoğusunda Suudi Arabistan, batısında İsrail ve Filistin toprakları yer alır. Ayrıca, Ürdün’ün Akabe şehri Kızıldeniz’e kıyısı bulunmaktadır. Ülkenin başkenti Amman’dır. Ürdün, tarihi ve kültürel zenginlikleri ile bilinir, özellikle de dünyaca ünlü antik Petra şehri ile tanınır.
Uzun yıllardır görmek istediğimiz Petra Antik Kenti’ni görmek üzere nihayet yollara düştük. Tam Ürdün’e gitmemize 20 gün kala İsrail – Filistin Savaşı (2023) başladığı için biraz tedirdin olduk ama oradaki durumun sakin olduğunu öğrenince planları bozmamaya ve Ürdün gezi rehberi turumuza karar verdik. Sonunda çok dolu ve güzel bir gezi oldu ve biz de sizler için bir Ürdün Gezi Rehberi hazırlamaya karar verdik.
Ürdün birçok gezginin Petra’yı görmek için geldiği bir ülke ama çok daha fazlasını sunuyor ve gezi dolu dolu geçiyor.
Jerash Antik Kenti
Ürdün’e birçok havayolu uçakları ülkemizden de olduğu gibi Amman’a iniyor bu nedenle ilk görülecek yerler Amman’da ve Amman’ın yakın çevresinde oluyor. Biz görülecek ilk yer olarak tarihi MÖ 7.500 yılına uzanan Jerash Antik Kentini (Ceraş okunur) seçtik. Bu nedenle Amman’a iner inmez 52 km uzaktaki Jerash’a geçtik. Jerash’a giriş 12 JOD. Ürdün zaten ucuz bir ülke değil ama bu tip yerlere giriş de pahalı. 2023 için 1 JOD’un 40 TL olduğunu düşünürseniz hiç de az değil. Bileti hemen atmayın çünkü ileride de kontrol yapılabiliyor. Ürd
Düzenlediğimiz turlara katılarak bizimle birlikte gezmek isterseniz Whatsapp Kanalımızı Takip edebilirsiniz. Whatsapp Kanalımız Takip etmek için tıklayın. Duyurulardan haberdar olmak için Sessiz modu kapatmayı unutmayın. Fotoğraflara tıklayarak Facebook ve Instagram sayfalarımızı takip edebilirsiniz.
Ürdün Seyahat Rehberi
Ürdün seyahat rehberi yazımızda biraz da geçmişi hakkında bilgi verelim. MÖ 2.yy’da Roma şehri olarak kurulan Jerash Antik Kenti şu andaki Jerash kentinin ortasında vadide yer alıyor. İki tarafında günümüz Jerash kenti uzanıyor. Jerash Roma döneminin Decapolis denilen 10 şehir birliği üyesi olması açısından önemli. Efes ve Pompeii ile kıyaslanan Jerash tüm bölgeyi harabeye çeviren MS 749 yılında geçirdiği büyük depremle hasar almasa belki de 1 numaralı Roma Antik Kenti olarak bilinecekti. Bu arada Lübnan’daki Baalbek’i de unutmamam lazım. Ben şahsen oradaki tapınağın devasalığını asla unutamıyorum.
Hadrianus Kapısı
Girişte sizi İmparator Hadrianus’un ziyareti anısına M.S. 129 yılında yapılan, Zafer Kemeri olarak da adlandırılan Hadrian Kapısı karşılıyor. Bilirsiniz bu kapı imparatorun ziyaret ettiği farklı şehirlerde de bulunur; bunlardan bir tanesi de Antalya. Kapıdan geçtikten sonra biraz ileride Hipodrom bulunuyor.
Hipodrom şekli ve bazı oturma alanları günümüze iyi durumda kalmış. Spor müsabakaları ve Chariot adı verilen arabalı at yarışlarının düzenlendiği Hipodrom şehrin önemli bir merkezi. Filmdeki gibi bir ortam beklemeyin ama 1959 yapımı Ben Hur filminin Hipodrom sahnelerinin de burada çekildiğini söyleyelim.
Hipodrom geçildiğinde diğer bir Decapolis şehri olan Philadelphia’ya doğru olduğu için buraya Philadelphia Kapısı da denilen Güney Kapısı’na ulaşılıyor buradan sonrada çok devasa bir meydan olan Forum (Oval Plaza, Oval Forum) karşınıza çıkıyor. Meydanı çevreleyen İon başlıklı 160 sütundan şu anda meydanda 56 tanesi bulunuyor. Ortada Ürdün bayrağı dalgalanan 2 sütun var ama bunların orjinal Forumda olduğunu sanmıyorum. Sütunların üzerinde ufak taşlar göreceksiniz. Bu taşlar bazı taş tipleri üzerinde hareket edince çok akustik bir ses çıkarıyor. Bunu Deprem habercisi olarak kullanıyorlarmış. Bu ses çıkmaya başladığında sütunlardan uzaklaşılıp daha boş alanlara geçiliyormuş. Bununla ilgili videoyu aşağıya ekledim.
Forum’un yanında biraz yukarıda Zeus Tapınağı bulunuyor. Onun da yanında çok iyi durumda olan 5.000 kişi kapasiteli Güney Tiyatrosu yer alıyor. Bize de Ürdün’de, Roma Antik Kentin’de Gayda eşiliğinde Halay çekmek düştü 🙂
Buradan çıktığınızda biraz ilerleyip aşağıya doğru bakarsanız ana cadde olan Cardo Maximus’u görürsünüz. 800 m uzunluğunda olan bu cadde arada Decumanus Caddesi tarafından kesiliyor. Diğer taraftan çıkış Damascus Kapısı‘ndan.
Cardo Maximus’un ortalarında Antik kentin en iyi korunmuş yapılarından Nymphaeum adı verilen bir çeşme var. İki katlı olan yarım daire şeklindeki Nymphaeum M. S. 190 yılında inşa edilmiş. Bu cadde üzerinde çektiğim hyperlapse videosu yukarıda. Daha kuzeyde daha az kapasiteli Kuzey Tiyatrosu bulunuyor. Burada daha çok ufak çaplı organizasyonlar yapılıyormuş günümüzde.
Jerash gezildikten sonra genellikle Ammman’a geri dönülüyor (ya da tersi) ve Amman’daki önemli noktalar görülüyor.
Amman Antik Tiyatrosu
Amman’daki diğer önemli bir nokta Antik Tiyatro. Halka açık ve ücretsiz gezilebilen 6.000 kişilik bu Antik Roma Tiyatrosu’nun tarihi yukarıda bahsettiğimiz Philadelphia olarak bilinen Roma dönemine kadar uzanmaktadır.
Amman Kalesi Ürdün gezi Rehber
Yedi Tepeli Şehir olarak anılan Amman’ın tepelerinden birisine kurulu olan Amman Kalesi çok eski bir tarihe sahip ve günümüze çok fazla maalesef bir yapı kalmamış. Emevîler dönemine kadar farklı halklar ve kültürlerin yaşamasına rağmen bu tarihten sonra bir düşüş dönemi yaşanmış. 1878 yılına kadar çoğu zaman Bedevilerin ve mevsimlik çiftçilerin kullandığı terk edilmiş bir kalıntı yığını haline gelmiş. Buna rağmen, Amman Kalesi, dünyanın hâlâ yaşanılan en eski yerler arasında sayılmaktadır.
Wadi Mujib Ürdün gezi Rehberi
Ülkemizden Ürdün’e gidenlerin planlarına pek dahil etmediği ama çok önemli bir nokta bize göre Wadi Mujib. Biz de buradan bizden önce Ürdün’e giden arkadaşımızın tavsiyesi sayesinde haberimiz oldu. Bu nedenle de Wadi Mujib hakkında türkçe web sitesi ya da blog yazısı pek bulamazsınız. Belki bu yazıdan sonra ülkemizden Ürdün’e giden kişiler de bu harika Kanyon’da yürüyüş yaparlar. Bizim gezdiğimiz Wadi Mujib Kanyonu, esasen burası Wadi Mujib Biosphere Reserve adında trekking yolları vs de içeren büyük bir alan.
Binlerce yıl önce Ölü Deniz deniz seviyesinin altına düşmeye başladığında kıyıya bakan kanyonların alçak kesimleri sular altında kalmış. Dar bir geçitten 20.000 yıl boyunca akan güçlü su Wadi Mujib ve daha sonra Petra’da göreceğimiz Siq gibi geçitlerin oluşmasına neden olmuş.
Burası 70 km uzunluğunda bir vadi ama turistik olarak yaklaşık 1 saat yürüme mesafesindeki kısım açık. 1 Nisan ile 31 Ekim arasında açık olan ve içinden Arnon Çayı‘nın geçtiği Wadi Mujib’in suyu deniz seviyesinden yaklaşık 420 metre altında Ölü Deniz’e dökülüyor. Vadi içerisinde etkileyici kaya oluşumlarının arasında çok etkileyici bir yürüyüş yapılıyor. Burada tehlikeli bir durum bulunmuyor zaten su seviyesi vs nedeniyle tehlikeli bir durum varsa kanyon ziyarete kapatılıyor.
Ölü Deniz yakınında dolayısı ile -430 metredeki Wadi Mujib’e geldiğinizde önce giriş ücretini ödemeniz (21 JOD) ve bir imza atarak kayıt olmanız gerekiyor. Bu imza içeride başınıza birşey gelirse sorumluluğun sizde olduğunun onam belgesi denilebilir. Daha sonra can yeleği giyerek yürüyüşe başlıyorsunuz. Can yeleği olmadan yürüyüş yasak. 1,5 km içeriye girilebiliyor kanyonda; 1 saat yürüyerek vadinin turistlere açık bu son noktasına ulaşıyorsunuz. Burada bir şelale var ve daha ileriye gidilmiyor.
Yolun daha başında demir bir merdivenden aşağıdaki vadi tabanına iniş var ki bazı kişiler burada vazgeçebiliyor. 1 saatlik yürüyüşün yaklaşık yarısından sonra bazı engeller çıkıyor. Bunları herkes geçebilir diyemem ya da geçmek istemeyebilir. Biz 22 kişilik bir arkadaş grubuyduk son noktaya 8 kişi ulaştık. Değişik sebeplerle diğer arkadaşlar daha fazla ilerlemediler. Ama son noktaya kadar gitmeseniz de yolun yarısına kadar olan ilk kısım oldukça kolay ve keyifli. Bu kısımda su genellikle dizleriniz seviyesinde oluyor. İleri aşamalarda belinize kadar suya girmeniz gerekiyor.
Vadide yürüyüş
Vadi içerisindeki yürüyüşte aşılması gereken noktalar iki yönlü yani yürüyüşten dönenler de aynı yolu takip etmek durumunda. Bu nedenle bazen inenler çıkanlara bazen de çıkanlar inenlere yol vermek zorunda. Bu da bazen uzun sayılabilecek beklemelere neden oluyor.
Bu nedenle eğer Wadi Mujib’de Kanyon Yürüyüşü yapacaksanız sabah ilk işiniz burada olmak olmalı ki kalabalık artmadan yürüyüşü tamamlayıp dönün. Biz saat 09:00 gibi oradaydık ve bu zorluklarla karşılaşmadık. Terlik ve bikini ile buraya girmek çok iyi bir fikir değil. Sivri kayalar vs nedeni ile bir şort ve t-shirt mayo yada bikininizin üzerinde olsa daha rahat edersiniz.
Malzemeler önemli
Eğer yürüyüş ayakkabınız yanınızda yoksa 5 JOD karşılığında buradan kiralayabilirsiniz. DSLR kamera gibi değerli ekipmanlar hiç buraya göre değil. En fazla koruyucu içerisinde bir cep telefonu ile fotoğraf çekmek uygun olabilir. Biz cep telefonu ile çekim yapıp kritik terlerde telefonu su geçirmez çantaya koyarak yola devam ettik. Burada yürürken mutlaka bir deniz ayakkabısı giymelisiniz.
Buna ilaveten yanınızda eşya olacaksa ucu kıvrılarak su geçirmez hale gelen çantalardan da taşımalısınız. Ziyaretçi Merkezinden başlayan profesyonel tecrübe gerektiren Malaqi Trail Waterfall ve en az 4-5 saat süren Canyon Trail yürüyüşleri de var. Bu yürüyüşler için rehber ve rezervasyon gerekiyor. Bizim yukarıda anlattığımız ve yaptığımız Siq Trail.
Nebo Dağı (Mount Nebo)
Wadi Mujib aktivitesini sabah erken yaptıktan sonraki durağımız Nebo Dağı oldu.-400 seviyesinden bu defa 700 m’ye çıkıyoruz. Yüksekliği nedeniyle buraya dağ demek ne kadar doğru bilemiyoruz ama adı bu şekilde. Burası Museviler ve Hristiyanlar için çok önemli bir nokta. Tevrat’a göre Hz. Musa’nın Vaad Edilen Toprakları gördüğü yer bu dağ. Kıvrımlı ve zor olmayan bir yolla zirveye çıktığınızda siz bir kilise bekliyor. Kilisenin yapısı çok özel değil ama bu nedenle önemi büyük. Kilisenin arka bahçesinde Papa tarafından dikilen Zeytin Ağacı da bulunuyor. Kilisenin ön bahçesinde de Hz.Musanın asasının yılana dönüşmesi ve H.İsa’nın çarmıha gerilişini aynı anda tasvir eden bir eser bulunuyor.
Hz.Musa’nın öldüğü yere yapılan kilisenin içerisinde iyi durumda mozaikler sergileniyor, içeride küçük bir de müze bulunuyor. Burayı gördükten sonra ertesi gün yapacağımız Petra gezisi için yakında konaklamak için Petra şehrine geçtik.
Petra Antik Kenti
Ülkemizde Ürdün’ün tanınmasını sağlayan ve birçok gezginin Bucket List’inde bulunan Petra Antik Kenti’ni göreceğimiz gündeyiz nihayet. Petra oldukça büyük bir alana yapılmış bir kent. Bu nedenle arzu ederseniz birkaç gün de gezebilirsiniz. Biletler 1 ve 2 günlük olarak satılıyor. Eğer çok çok özel bir merakınız yoksa bize göre 1 gün Petra için yeterli.
Otoparkta aracınızdan indikten sonra 50 JOD’a biletinizi alıp girişten geçiyorsunuz. Eğer 2 günlük bilet almak isterseniz 55 JOD. Daha sonra Petra’ya doğru yokuş aşağı yaklaşık 1,5 km bir yol inmeniz gerekiyor. Burayı isterseniz at ile de gitmeniz mümkün. At ile ulaşım pazarlığa tabii ama genellikle 2-5 JOD arası bir rakam ödemeniz gerekiyor. Bazen ata binmek ücretsiz derler bu doğru ama bu defa da inmek ücretli oluyor dikkat edin.
Burada Petra’ya doğru giden golf arabaları da göreceksiniz. Golf arabaları ve at ile gitmek arasında önemli bir fark var. Bu araçlar ile Petra’nın El Hazne adı verilen merkezine kadar gidebiliyorsunuz. At ile giderseniz atlar girişten Siq adı verilen dar kanyona kadar gidiyor. Buradan daha 30 dk yol var El Hazne’ye. Golf arabaları tek yön 15 JOD, gidiş-dönüş 25 JOD. Bizim size tavsiyemiz eğer yürüme sorununuz yoksa mutlaka tüm yolu yürüyerek inin çünkü yol üzerinde görülmesi gereken noktalar var. Eğer çok yorulursanız dönüşte tek yön El Hazne’den golf arabası ile girişe gidersiniz.
Ürdün Gezi Turu
Deneyim ve görüşlerimizi paylaştığımız Ürdün gezi turu yazımıza yürürken yol üzerinde göreceklerinize geçmeden biraz Petra hakkında bilgi verelim. Öncelikle Petra inşaa edilmiş değil kayalara oyulmuş bir kent. 1985 yılında Unesco Dünya Mirası listesine eklenen daha sonra 2007 yılında Dünyanın 7 Harikasından birisi olarak tescillenen Petra’ya kolay şekil verilebilen kızıla yakın renkli kayalar nedeniyle Gül Şehri ya da Kızıl Şehir de deniliyor.
Çok fazla antik kentte bulunmuş olmamıza rağmen bu kadar etkileyici bir yapı gördüğümüzü hatırlamıyoruz. Güneş ışığının geliş açısına göre farklı saatlerde pembe, kırmızı, sarı, turuncu tonlar alarak farklı güzelliklere bürünüyor Petra.
Cumhuriyetimizin 100.yılını Petra’da kutladık
Bu arada biz çok özel bir günde; Cumhuriyetimizin 100.yılında 29 Ekim 2023’de Petra’daydık. Tabii ki bayrağımız açarak ve marşlarımız söyleyerek Petra’yı inlettik. Biz Petra’da olduğumuz günlerde İsrail-Filistin Savaşı olduğu için ilk önce Petra’daki turistler ne olduğunu anlamadı ve bir tedirginlik yaşadılar ama sonra sakinleştiler.
Petra milattan önce Nebatiler tarafından yapılmış. Değişik zaman dilimlerinde yapımı devam eden Petra’nın bu yapım süreci yaklaşık 500 yıla yayılmış ve hala gün yüzüne çıkarılmamış olan oldukça fazla yer var. Burada Nebatiler bu zaman dilimi boyunca; Kumtaşı kayalarına anıt mezarlar, çok görkemli tapınaklar, kaya mezarlar, evler, ticarethaneler, yollar yapmışlar. Yapım süreci, uzun bir zamana yayıldığı için farklı mimari tarzlardan da etkilenilmiş. Bu eserler ilk zamanlarda daha çok Mısırların ve Asurluların yapılarına benzerken sonrasında ise ticaretle birlikte doğan etkileşimle eski Yunanlılardan ve Romalılardan esinlenmişler.
Petra çok farklı medeniyetlerden etkilenmiş
Petra, MS 106 yılında Roma tarafından fethedilmeden önce bölgede geçimini ticaret ile sağlayan ve Aramice konuşan Nebatilerin kentiymiş. Arabistan, Mısır ve Doğu Akdeniz bölgelerinin kesişiminde yer almasından dolayı Nebatiler ticaret konusunda oldukça gelişmişler. Şehir tam 2000 yıl öncesi, MÖ 400 ile MS 106 yılları arasında Nebati Krallığı’nın başkenti olarak var olmuş. Nebatiler su teknolojisinde oldukça üst seviyede olduğu için Petra kervanların ve göçebelerin uğrak noktası olmuş. Petra’yı gezerken de bu su kanallarını hala görebiliyorsunuz bazı yerlerde.
Ticaretle gitgide zenginleşen Petra, Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne hatta Gazze’den Şam’a kadar ticarette önemli bir kavşak noktası haline dönmüş ve 20-20 bin nüfusa ulaşmış. Böylece Arabistan, Mısır, Suriye, Hindistan, Yunanistan ve Roma’yı birbirine bağlayan bir yer olmuş. Bu sırada batıda Romalılar ve Yunanlılarla ve doğuda da Perslerle ticaret yapmaya başlamışlar.
Nebatiler’den Romalı’lara teslim
Petra’nın kurucusu olan Nebatiler yaşanan savaşlar sonucunda M.S. 106 yılında Romalılara yenilerek kenti Roma İmparatorluğu’na teslim etmişler. Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlığı benimsemesi ile tam bir Hıristiyan kenti olmuş ancak Roma istilası sonrası Petra’da ticaret durma noktasına gelmiş.
İlerleyen zamanda Roma’nın ikiye ayrılması ile Bizans egemenliğinin hüküm sürdüğü topraklar yaklaşık 300 yıl sonra İslamiyet’le tanışmış. 661’de Emevi Uygarlığı, 750 yılında ise Abbasi Uygarlığı Petra’yı ele geçirmiş.
Şehrin önemini yitirişi ve terk edilişi
Petra’da yaşanan bu hakimiyet savaşları, sürekli değişen dengelere bir de sık sık bölgede meydana gelen depremler, dünyadaki ticaret yollarının da yer değiştirmesi eklenince Petra’nın ticaretteki öneminin yanında tarihi önemi de kaybolmaya başlamış. Görkemli bir geçmişe sahip olan Petra’da, zaman içerisinde yaşanan depremler sonucunda binalar yıkılmış ve şehirdeki en önemli şey olan su yönetim sistemi zarar görmüş. Tüm bunların ardından bölgede yaşayan insanların da şehri terk etmesi ile Petra, bir kayıp şehre dönüşmüş.
Tam olarak kesin tarihi bilinmese de 1300’lü yıllarda şehrin tamamen terk edildiği düşünülüyor. Terk edildikten sonra Petra’ya az sayıda bedevi yerleşmiş ve bedeviler bu şehrin tahrip olmaması için sessiz sakin burada yaşamışlar. Bu terk edilmişliğin etkisiyle antik Petra kenti uzun süre üzerinde önemli bir insan yerleşimi bulunmadığı için de günümüze kadar hiçbir tahribata uğramadan gelebilmeyi başarmış. 1812 yılında Johann Ludwig Burckhardt tarafından yeniden keşfedilen Petra yeniden dünya çapında bir popülerliğe kavuşmuş ve şimdi her yıl yüzbinlerce turisti ağırlıyor.
Petra ilk Kabe mi?
Petra’nın hikayesi İslam’ın kayıp şehri olarak adlandırılmasıyla da ilişkili. Mekke’nin adı tarih kaynaklarında 8. yüzyıl öncesinde geçmiyor ve Mekke ticaret yolları üzerinde yer almıyor. Kuran’da tanımlanan bazı yer isimleri ve özellikleri ile Mekke’nin coğrafi yapısı uyuşmuyor. Tüm bunlar arkeolojik araştırmacıları Mekke’nin neresi olduğu konusunda arayışa itmiş. Muaviye öldükten sonra çıkan iç karışıklıklarda Kâbe Yezid’in askerleri tarafından taşa tutulmuş ve Kâbe yıkılmış.
Kanadalı bir arkeolog ve İslam tarihi araştırmacısı olan Dan Gibson sözü edilen yıkımın gerçekleştiği Kâbe’nin bugünkü Mekke’de değil, Petra’da gerçekleştiğini öne sürmüş. Dan Gibson’a göre Kur’an’da bahsedilen “Bekke” “Bekka” veya “Mekke” sözcükleriyle ifade edilen kıble Petra’daymış. Araplar Petra’ya Bekka diyormuş ki bu kelime Mekke ile oldukça yakın kelimeler. Ayrıca Kuran’da geçen ayette Fil sahiplerinin kabeye saldırdıklarına dair bir ibare var. Arap yarımadasında su sıkıntısından dolayı fillerin yaşaması imkansız. Petra’nın su açısından zengin olması ve fil motiflerinin kentin bir çok yerinde işlenmesi Kuran’da anlatılan durumun Petra’da geçtiğine inanılmasına neden oluyor.
Kabe Kültürü
Kabe kültürü İslam öncesinde Araplar arasında oldukça yaygınmış. Arabistan’da İslam öncesine ait 26 adet Kabe varmış. Tahmin edeceğiniz üzere bu kabelerden biri de Petra’daymış. Şaşırtıcı şekilde bir çok eski caminin kıblesi Mekke’ye değil Petra’ya bakıyormuş. O nedenle Petra Kuran’ın doğduğu yer olarak da anılır. Camiler yanında kilise ve sinagoglar da Petra’ya dönük yapılmış.
Petra hakkında birçok bilinmeyen başka gizemler de var. Hatta bazı iddialar oldukça çarpıcı; Petra’nın zamanında Pagan Arapların haç merkezi olduğu gibi. Tüm bu anlatılanlar tabi ki var sayım. Gizemini koruyan hala bir çok şey var. Petra’nın İslam’ın Kayıp Şehri olduğuna dair rivayetler her zaman olacak. Görüldüğü gibi Petra sadece İslam değil birçok din için gizemli bir kent.
Petra oldukça korunaklı bir konumda bulunuyor. Korunaklı diyoruz çünkü; şehre ulaşmak için Siq (As-Siq) adı verilen yer yer birkaç metreye kadar daralan 1,5 km uzunluğunda bir vadiden kente ulaşılıyor. Böylesine gizli bir yerde bulunan kent krallığa şehrin korunması konusunda çok büyük avantajlar sağlamış. Ayrıca vadide bir yandan kent inşa edilirken bir yandan da inşa edilmiş olan antik çağ barajı da, şehrin su ihtiyacını karşıladığı gibi bu görkemli kenti su baskınlarına karşı da korumuş.
Petra Antik Kenti’ni gezerken göreceğimiz önemli noktalar
Djinn Blocks & Obelisk Tomb
Girişten sonra ilk göreceğimiz yer gişe noktası ile As-Siq yolu arasında yer alan Djinn Blocks & Obelisk Tomb olacak. Petra’da farklı yerlerde yer alan ve Bedeviler tarafından cinlerin meskeni olduğuna inanılan 26 tane Djinn Bloğu bulunuyor.
Katı kumtaşından oyulmuş devasa taş bloklar olan Djinn Blokları’nın (Cin Blokları) kare şekillere sahip ve yüzeylerinde farklı oyma şekiller bulunuyor. Ne zaman ve ne amaçla yapıldığı bilinmese de zamanında Arapların bu kayaları Kabe olarak kullandıkları tahmin ediliyor. Blokların, Petra’nın zengin ve nüfuzlu vatandaşlarının mezarları olarak tasarlandığını düşünenler de var. Djinn Blocks, daha sonraki Arap yerleşimciler tarafından verilen bir isimmiş. Bloklar cinlerin mekanı olduğu inanışından dolayı sonraki nesiller tarafından zarar görmemiş.
Obelisk Tomb
Daha önce Petra’nın uzun yapımının uzun bir döneme yayıldığını bu nedenle de farklı medeniyetlerden etkilendiğini söylemiştik. Burası da Mısır medeniyeti etkisinde yapılmış olan Obelisk Tomb. Esasında bunlara Obelisk demek hata olur çünkü bu taşlar bildiğimiz antik Obelisk’lerden değil ve bunlara Nafeshes deniyor. Mısır’da Dikilitaş’lar tek başına yer alırken burada Dikilitaşlar eski bir yapının üzerine inşa edilmiş.
Yapıdaki dört piramidal dikilitaşın mezarda gömülü olan beş kişiyi temsil ettiği ve MÖ. 1.yüzyılda Nebatiler tarafından cenaze sembolleri olarak inşa edildiği düşünülüyor. Biz içeri girmedik ama içeride üst orta kısımda ayakta duran kişinin Aile’nin Reisi olduğu düşünülüyor. Bu bina triclinium (yemek odası) olarak biliniyor ve Yemek odası, ölüleri anmak için yıllık ziyafetlerin düzenlendiği yermiş.
Girişten itibaren yokuş aşağı inerken sağlı sollu bazı yapılardan sonra duvarları yüksek, dar ve yaklaşık 1,5 km uzunluğunda As-Siq adı verilen kanyona gireceksiniz. Instagram’da gördüğünüz etkileyici Petra fotoğraflarının bir kısmı buranın açıldığı El Hazne’ye ait iken bir kısmı da bazı yerleri birkaç metreye kadar daralan As-Siq adı verilen geçite aittir.
Siq boyunca ilerlerken sağ ve sol tarafta 2 adet Deve Kervanı rölyefini, yandan balık önden fil şeklindeki kayayı ve zemine yakın sağlı sollu seyreden temiz su kanallarını kaçırmayın. Petra Antik Kenti’nin kurucuları olan Nebatiler As-Siq yolunda sel baskınlarını önlemek için birçok baraj inşa etmiş. Yolda ilerlerken bu barajları göreceksiniz ama birçoğu orjinal halini korumuyor.
Siq yolu en az Petra’nın simgesi olan El Hazne kadar etkileyici bu nedenle bu yolu hissederek çok da aceleye getirmeden yürümelisiniz.
The Treasury (El Hazne, al-Khazneh)
Evet işte Petra Antik Kenti’nin en çarpıcı noktası. Petra denilince fotoğraflarda gördüğünüz muhteşem bir mimariye sahip The Treasury yani El-Hazne. Siq koridorunun sonunda gün ışığı gibi doğan şaheser gibi bir eser, anlatmakla olmaz görmek lazım denir ya işte tam öyle, bazı eserlere bakıp geçersiniz buraya defalarca faklı açılardan bakmak isteyeceksiniz. Baktıkça da daha iyi anlayacak ve daha çok hayran olacaksınız.
25 m genişliğinde, 39 m yüksekliğindeki güzeller güzeli Kaya Mezarı El Hazne (Hazine) tahminlere göre Kral IV. Aretas’ın (MÖ 9 – MS 40) saltanatının ikinci yarısında inşa edilmiş ancak yapının kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor. Al Khazneh’in çiçek ve figüratif unsurlarla zengin bir şekilde dekore edilmiş cephesi, İskenderiye’nin Ptolemaios saray mimarisine oldukça benziyor. İskenderiyeli taş ustaları ve heykeltıraşlar tarafından yapıldığı düşünülebilir ama bu bir fikir sadece.
Hazine ismi Arapça Khazneh al-Fira’un (Firavun’un Hazinesi, al-Khazneh), yerel Bedevilerin Mısır firavununun tepedeki semaver şekilli yapının içinde bir hazine sakladığına dair inancından geliyor. Bu nedenle, altın parçalarının ve değerli taşların düşeceği umuduyla bu taş vazoya bir çok kez ateş edilmiş. Yapı üzerindeki figürler bu gibi nedenlerden dolayı zaman içinde tahrip edilmiş.
El Hazne’nin süsleme detayları
El-Hazne’nin ön cephesi, Mısır Tanrıçası İsis’ten, Zeus’un oğullarına kadar çok sayıda Yunan ve Mısır kültürünün tanrısal figürleri, hayvanlar ve çiçekleri ile süslü. El-Hazne Antik dönemde Nebatiler tanrılarını dikdörtgen bloklar olarak ifade ediyorlarmış.
Fakat El Hazne’deki figürler Nebatilerin geleneksel mimarisinden çok farklı. Daha önce de belirttiğimiz gibi ticaret nedeniyle başka kültürlerden etkilenen Nebatiler tüm bu kültür birleşimini El-Hazne’de göstermişler. Yunan havası taşıyan mezarın sütunları Korint stilinde ve girişinde Yunan ve Romalı mitolojisinde yer edinen ikiz kardeşler Castor ve Pollux kabartmaları bulunuyor.
Yukarıda ortada ise, kumaşlara sarılı, muhtemelen Mısır tanrıçası İsis olan bir kadın tasvir edilmiş. Ayrıca yine tepede balta taşıyan altı adet Amazon tasviri bulunuyor, Amazonlar tarih öncesi zamanda saygıdeğer atfedilen efsanevi savaşçı kadınlar olarak biliniyor. Bunların yanı sıra grifonler, kartallar ve victoriler olarak bilinen iki kanatlı yaratıklar ile birlikte üzüm ve nar gibi bitkiler de tasvire dahil. Aynı zamanda kraliyet sembolü olarak bilinen rozetler de içeren mezar tasviri, mezarın bir krala ait olduğu ihtimalini güçlendiriyor.
The Treasury’nin Yapımı
Nebatilerin tüm kayaya oyulmuş diğer yapılarında olduğu gibi, Al-Khazneh’in yapımına da yukarıdan başlanılmış. İlk olarak, taş ustaları tüm genişlik boyunca dar bir çıkıntı oluşturup daha sonra, ustaların ön çizimlerini takip ederek, mimariyi, süslemeleri ve iç mekanları, seviye seviye duvarı yontarak yapıyı inşa etmişler.
Cephenin her iki yanında bulunan iki dikey yuva sırası, tırmanma çentikleri olarak ve binanın dışında çalışmak için iskele yapılarının destekleri olarak hizmet etmiş. Khazneh’in geniş ön avlusunu asfaltlanmadan önce düzlemek için kırma taş ve kum kullanılmış. Sel baskınlarını önlemek için Khazneh’in üzerindeki kayalık sırtta, düşen suyu boşaltmak için kanal yapılmış. Hesaplara göre, Al-Khazneh yaklaşık üç yılda inşa edilebilirmiş.
İdeal fotoğraf noktaları
Tabii bu kadar bilgiyi veriyoruz ama Petra’ya giden birçok kişi gibi sizin de amacınız güzel bir Petra fotoğrafı çekmek olacak. Eğer kalabalık boşalsın diye beklerseniz bu muhtemelen sonuçsuz bir bekleyiş olacak çünkü burası hiç boşalmaz. Ama ön planda develer ile her zaman güzel kareler yakalamak hala mümkün. İnternette sıklıkla gördüğünüz yukarıdan çekilmiş Petra görüntüleri için ise Bedevilerden yardım almanız gerekecek. El Hazne’ye karşıdan bakacak şekilde düşünürseniz bir sağ üstte bir de sol üstte 2 köşeye çıkartıyorlar Bedeviler yaklaşık 4 JOD karşılığında.
Bize göre sağ üst köşenin açısı daha güzel. Eğer yürüme zorluğunuz varsa buraya çıkmanızı önermeyiz az da olsa tehlikeli bir yol. İnternette rastladığınız fotoğraflarda bir de çok yukarıdan çekilmiş fotoğraflar görebilirsiniz onlar için arka taraftan oldukça tırmanmanız gerekiyor gerek var mı pek emin değiliz.
Antik Tiyatro
El Hazne’den sağa aşağı doğru bir yol iniyor burayı takip ederseniz Antik Tiyatro’ya ulaşırsınız. Her Antik Kenti’de olduğu gibi Petra’da da oldukça güzel bir Antik Tiyatro var. 8.000 kişi kapasiteli Antik Tiyatro’yu burada görmek oldukça şaşırtıcı çünkü burası oyulmuş bir Antik Kent yani diğerlerinden oldukça farklı. Ama Nebatiler bu Antik Tiyatroyu da oyarak yapabilmişler. Tiyatronun Nebati Kralı Aretas IV döneminde MS 1. yüzyılın başlarında yapıldığı düşünülüyor. MS 106’da Roma’nın ilhakından sonra tiyatro kalıntıları tekrar onarılmış ve kullanılmaya başlanmış.
Royal Tombs
Antik Tiyatro’ya ulaştığınızda yukarıya doğru bakarsanız Kral Mezarlarını görürsünüz. Tam bir kanıt olamamasına rağmen görkemli yapıları ve çıkan bazı bulgular nedeniyle Kral Mezarları olduğu kanısına varılmış. Sırasıyla Urn Mezarı, İpek Mezarı, Saray Mezarı ve Korint Mezarı olmak üzere dört mezar bulunuyor. Biz çıkmadık ama bazı arkadaşlarımız buraya çıktılar ve çok etkileyici olduğunu söylediler. Mezarların dıştan görünüşü kadar içleri de çok etkileyici olan bu mezarların bazılarının içine girilebiliyorsunuz.
Great Temple
Eğer Manastır (Monaestry) tarafına giderseniz yolda bir diğer durak Great Temple yani büyük tapınak. Son araştırmalara göre burası dini ibadet yerinden ziyade temsili bir kraliyet kabul salonu olarak yapıldığı tahmin ediliyor. Hemen yanında bulunan yerleşim yerinde mutfak ahır gibi yerler tespit edilmiş. Büyük Tapınağı, Nebatiler MÖ 1. yüzyılın son çeyreğinde Katute Tepesi’nin ana kayasına derin teraslar açarak yapmışlar.
Toplam alan olarak 7560 m2’lik bir alana sahip. Yapı, MS 1. yüzyılın ortalarında önemli ölçüde genişletilmiş ve kabartmalar, freskler, mozaik zeminler ve alçı süslemelerle döşenmiş. Petra’daki anıtların çoğu gibi Büyük Tapınak da alçı elemanlarla süslenmiş ve rengarenk boyanmış. MS 1. yüzyılın sonlarında Roma Devleti’nin Nebati Krallığı’na son vermesinden sonra bu alana küçük bir tiyatro ve bouleuterion (şehir meclis üyelerinin buluşma yeri) inşa edilmiş.
The Monastery (Ad-Deir)
Petra Antik Kenti’nin etkileyici yapılarından birisi de şüphesiz Monastery. Diğer adı ile Ad-Deir‘a ulaşmak oldukça zor ama giderseniz buna değiyor. Ulaşım yaklaşık 800 basamaklı ve zor bir yol üzerinden olduğu için Manastır’a Petra ziyaretçilerinin sadece yüzde 1’i gidiyomuş. Esasen mutlaka gidilmeli ama bu noktaya kadar genellikle yorucu bir gezi olduğu için insanlar bu noktaya kadar gördüklerini yeterli buluyorlar.
En üstteki haritada kırmızı hattın sonu Monastery’e çıkıyor. Dar kıvrımlı yollardan, bedevilerin tezgahlarının önünden geçerek ulaşıyorsunuz. Monastery’e gidecekseniz iyi bir yürüme performansı sergilemelisiniz. Merdivenler, tepeler, kayalar, kumlar gibi farklı parkurlar sizi bekliyor. Arapça “Ad Deir” (Manastır) ismi, Bizans döneminde Hıristiyan kullanımı sırasında iç arka duvarda yazılı haçlar nedeniyle yerli Bedeviler tarafından buraya verilmiş. Anıtın 47 m genişliğinde ve 48 m yüksekliğindeki cephesi ve arkasındaki büyük salon MS 1. yy ortalarında dağ içine oyularak yapılmış.
Yapının tam üstüne taçlandırılmış konik bir çatı El-Hazne tarzında yapılmış. Ad-Deir’in mezar amaçlı yapılmadığı tahmin ediliyor. Yakınlarında bulunan bir kitabede buranın zengin bir kardeşler topluluğunun Nebati Kralı II. Obodas’a (MÖ 30-9’da hüküm sürdü) saygı duruşunda bulunarak sempozyumlar (ritüel ziyafetler) düzenlemesi ve ölümünden sonra tanrılaştırılması amacıyla yapıldığı yazıyormuş. Aynı zamanda, Deir’in karşısındaki tepedeki yapılarla birlikte halka açık büyük dini etkinliklerin yapıldığı yer olabileceği tahmin ediliyor.
Wadi Rum
Petra Antik Kentin’den sonraki durağımız konaklamak üzere Wadi Rum oldu. Wadi Rum bambaşka bir dünya o kadar farklı bir coğrafyası var ki Mars’a benzetiliyor ve Mars ile ilgili birçok film burada çevrilmiş. Wadi Rum dünyanın en güzel çöllerinden birisi hatta birçoğunu görmüş bir aile olarak bize göre en etkileyici olanı. Bir zamanlar Nebatiler, Romalılar, Bizanslıların yaşadığı, Haçlı ordularının, Osmanlının izi olan kızıl topraklardır burası. Ay Vadisi olarak da adlandırılan Wadi Rum 720 km2 büyüklüğünde. Mavi gökyüzünün altında şahit olunan sarının, kahverenginin, turuncunun ve kırmızının tonları inanılmaz olduğu, güneşin açısına göre renk değiştiren kumlar ve kayaların, renkten renge büründüğü bir çöl.
Çöl düzlükleri arasında bir anda büyük bir açıyla yükselen kumtaşı tepeler, dağlar çok farklı bir hava vermiş Wadi Rum’a. Wadi Rum’un gecesi ayrı gündüzü ayrı güzel ve etkileyici. Wadi Rum 1998 yılında Kraliyet Derneği tarafından Korunmuş Alan olarak ilan edilmiş. Aynı zamanda Rum Vadisi, 2011 yılında UNESCO tarafından bir Dünya Mirası olarak ilan edilmiş. Burada tek başınıza gezme imkanınız yok. Mutlaka bir tur satın alarak arkasında oturulan arazi araçları ile gezmeniz gerekiyor.
Araçlar çok modern ve bakımlı değil maalesef. Bizim gittiğimiz mevsim çok sıcak olmadığı için sorunumuz olmadı ama sıcakta giderseniz az sayıdaki üzeri tenteli araçlardan bulmaya çalışın. Bu araçlarla yapılan geziler 2-3 saat ya da yarım günlük, tam günlük hatta 2 günlük şeklinde olabiliyor. Eğer zaman sorununuz yoksa tam günlük bir tur satın alıp bu etkileyici coğrafyanın tadını çıkarın.
Wadi Rum geçmişte ticaret yollarının kesişim noktasıymış ve buraya bir çok kervan uğruyormuş. Wadi’nin stratejik konuma sahip olmasını Osmanlı Devleti’nin büyük projelerinden biri olan Hicaz Demiryolları’nın buradan geçmesinden de anlıyorsunuz. Biz de bu demiryolunun şu anda aktif olmayan kısmına gittik ecdadımızı andık. Gezginlerin ilgisini çekebilecek bir diğer yazı: Ürdün Yemekleri
1 gecenizi mutlaka Wadi Rum’da geçirmelisiniz. Burada Keçe Çadır, Bedevi Çadırı ve Bubble’larda konaklama yapılabiliyor. Biz en farklı ve lüks konaklama olan Bubble’larda konaklama yapmak istedik. Bu yapılar buranın Mars’a benzetilmesi ile örtüştüğü için bu deneyimi yaşamak istedik. Bu çadırların bir kısmı şeffaf ve buradan gece gökyüzünü görebiliyorsunuz. Konaklanan yerlerde genellikle her konaklama tipine ait çadırlardan bulunuyor bütçenize ve arzunuza göre birini seçebilirsiniz. Wadi Rum’un en önemli özelliklerden birisi karanlığı ve sessizliği olduğu için geceleri de çok özel.
Wadi Rum ve Arabistanlı Lawrence
Esrarengiz İngiliz subayı T.E Lawrence, 1915 yılında Mısır’da görev yapan bir subay iken, Arap kültürüne olan tutkusu nedeniyle bölgedeki Arapları ayaklandırmak üzere bölgeye gönderilmiş bir İngiliz ajanı. Burada İngilizlerin Osmanlı’ya karşı mücadelesinde mahalli idarecileri destekleyen Lawrence, 1917-1918 yıllarında Wadi Rum’da kalmış.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapların Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanmasına önderlik eden asker ve casus Lawrence’ın hikayesinin anlatıldığı ve bir dönem Türkiye’de yasaklanmış Lawrence of Arabia (1962) filminin bazı bölümleri de burada çekilmiş. Wadi Rum’a gelmeden önce bu filmi ve Nicole Kidman’ın Çöllerin Kraliçesi filmlerini seyretmelisiniz.
Wadi Rum’da güzelliğiyle dikkat çeken bazı kaya oluşumlarına, 20. yüzyıla biçim veren kişilerden biri olan Arabistanlı Lawrence’ın anısına The Seven Pillars of Wisdom adı verilmiş. Bilgeliğin Yedi Sütunu anlamına gelen bu isim, aynı zamanda Lawrence’in yazmış olduğu otobiyografik kitabının adı. Oldukça karmaşık kurgu ile yazılmış kitapta, I. Dünya Savaşı esnasında Arapların Osmanlı’ya karşı başkaldırı hareketini ve bu hareketteki İngiliz rolünü anlatılır. Notlarını kaybettiği için Lawrence’in kitabı üç defa yazmak zorunda kaldığı söylenir.
Lut Gölü (Dead Sea, Ölü Deniz)
Ürdün’ün önemli bir noktası da Dead Sea yada diğer adı ile Lut Gölü, Ölü Deniz. Bazı arkadaşlarla İsrail’den de gördüğümüz Lut Gölü, Lut Çukuru, Ölü Deniz, Tuz Denizi ya da Arava Denizi gezimizdeki önemli noktalardan birisiydi. Bu göl; doğuda Ürdün, batıda İsrail ve Batı Şeria ile sınırlanmış bir tuz gölü. Ürdün Rift Vadisi’nde yer almakta ve ana kolu Ürdün Nehri.
3 milyon yıl önce Afrika ve Arabistan faylarının ters yönde haraket etmesiyle oluşan boşluğa su dolmasıyla oluşan, 51 km uzunluk ve 18 km enindeki Lut Gölünün yüzeyi ve kıyıları, Yeryüzü’nün en düşük rakımlı deniz seviyesinden 430.5 metre daha altında.
304 metre derinliği ile, dünyanın en derin hipersalin gölü olan göl 342 g/kg tuzluluk oranı ile dünyanın en tuzlu su kütlelerinden birisi (okyanusa göre 9.6 kat tuzlu) ve yüzmeyi deneyen kişileri havaya kaldıracak kadar, 1.24 kg/L yoğunluğa sahip. ‘Ölü Deniz’ denilmesinin sebebi, sudaki yüksek tuz oranının, bitkilerin ve hayvanların gelişebilmesi için fazla sert bir ortam yarattığından hiçbir yaşama ev sahipliği yapmayışından kaynaklanıyor.
600 kilometrelik bir alana yayılan Lut Gölü %28 ile %33 arasında değişen tuz oranıyla (Akdeniz %3) Antarktika’daki Don Juan Gölü (%40’ın üzerinde) ve Asal Gölü’nden (%35) sonra dünyadaki en tuzlu üçüncü gölü.
Şifalı Göl
Tarihi geçmişi ve doğal manzarasıyla dünyanın farklı ülkelerinden turistlerin ilgisini çeken Lut Gölü’nün suyu ve çamurunda yoğun olarak magnezyum, kükürt, potasyum ve brom gibi çeşitli mineraller bulunuyor. Bu nedenle göldeki su ve çamurun, cilt hastalıklarına iyi geldiği belirtiliyor. Sağlık açısından turistler için çekici bir yer olan Lut Gölü, suyunda 26 farklı sağlıklı minerali ihtiva etmekte.
Dünyanın havadaki toz ve alerjen miktarı en düşük yeri olduğu için, özellikle solunum sıkıntısı yaşayanlar için burada bulunmak terapi niteliğinde. Kıyılarındaki koyu renk, sülfür zengini çamurun deri problemlerine iyi geldiği söylenmekte.
Yüzebilirseniz yüzün 🙂
Buradaki aktivite göl kenarında gölün tabanındaki çamuru vücudunuza ve yüzünüze sürmek sonra kuruduktan sonra gölde yıkanmak. Eğer belli bir kalitede otel seçtiyseniz tüm bu şartlar otel tarafından düzenlenmiş oluyor zaten. Biz Holiday Inn’de kaldık ve şartlar çok iyiydi.
Burada dikkat etmeniz gereken konu çamurdan arınmak için yıkanırken vücudu gölde ama yüzü duşlarda yıkamak. Gölün suyu o kadar tuzlu ki yüzünüzü sokarsanız ne yaparsanız yapın gözünüz çok yanacaktır. Boynunuzdan yukarısını duşlarda temizlemelisiniz. Oteller gölün tabanından alınmış çamuru sahilde yaptıkları haznelerde bulunduruyorlar, çamuru sürebilmeniz için de ayna bulunuyor tabii ki yıkanmak için de bolca duş.
Eğer otelinizde varsa göl sonrası havuz çok iyi geliyor. Zaten gölde yüzmek gibi birşey mümkün değil en fazla kaplumbağa gibi su üzerinde duruyorsunuz öylece. Yine de çok farklı bir tecrübe. Biz İsrail tarafında aynı şeyi tecrübe ettiğimizde şartlar çok kısıtlıydı çünkü İsrail Lut Gölü sahillerini turizm için aktif şekilde kullanmıyor, Ürdün’de isim durum tamamen tersi.
Akabe
Ürdün’de bir başka durağımız da Ürdün’ün sahil ve tatil şehri olan Akabe oldu. Ürdün’ün güneyindeki Akabe’de çok sayıda otel ve resort var. Biz Mövenpick’de konakladık ve çok memnun kaldık. Tabii ki ülkemizden giden kişiler için hayran kalınacak bir deniz değil ama ne de olsa Kızıl Deniz yani oldukça güzel bir denizaltı yaşamına sahip.
Oteliniz dışında Akabe için tavsiye edilen aktivitelerden birisi Tekne Gezisi yapmak. Cam tabanlı teklelerle yapılan bu gezide hem tekneden denizin altını görebiliyor, belli noktalarda denize girebiliyor ve snorkeling yapabiliyorsunuz. Tekne de gayet güzel bir de yemek veriliyor. Bu geziden sonra çok güzel bir resort olan Mövenpick Resort’e geçerek orada dinlendik ve biraz keyif yaptık.
Tekne ile açıldığınızda Akabe’nin hemen komşusu İsrail şehri Eliot’u, Mısır topraklarını ve uzakta Suudi Arabistan topraklarını aynı fotoğraf karesinde görebiliyorsunuz. Ertesi gün uçağımız için tekrar Amman’a dönerek Türkiye’ye döndük.
Düzenlediğimiz turlara katılarak bizimle birlikte gezmek isterseniz Whatsapp Kanalımızı Takip edebilirsiniz. Whatsapp Kanalımız Takip etmek için tıklayın. Duyurulardan haberdar olmak için Sessiz modu kapatmayı unutmayın.
Bu güzel 60lculuk için çok teşekkürler
Yol arkadaşlığınız için biz teşekkür ederiz 🙂
Değişik bir kültür ve coğrafyada gezimiz kusursuzdu. Notları okurken tekrar yaşadım ve bilgilendim, mükemmel bir özet olmuş, tekrar teşekkürler
Çok teşekkürler Gül, birlikte gezmek yine çok keyifliydi.
Çok güzel anılarla döndüğümüz bir gezi oldu. Engin ve herkese her şeye çok teşekkür ederim.
Harika yol arkadaşlığınız için biz teşekkür ederiz 🙂
Hedef bölge hakkında ciddi bir araştırma; klasik rotalara bağlı kalmayan bir planlama; alanında sorumluluk sahibi yetkin ve seçkin acentelerle çalışma; gezi öncesi hazırlığıyla başlayıp eve dönene kadar unutulmaması gerekenler, yapılacaklar, uyarı ve öneri listeleri; bu çok katmanlı hazırlığın ve sahip çıkılmışlığın verdiği güven ile gezi süresince tüm katılımcılarda görülen rahatlık ve olumlu tutum; neticede aile ortamında hissettiren son derece verimli, keyifli ve güzel mi güzel bir gezi daha olmuş olup teşekkürü borç bilmekteyim, tekrar görüşmek dileğiyle sevgiler 🙂
Güzel düşüncelerin ve detaylı yorumun için çok teşekkür ederiz Meltem 🙂
Ürdün’e gitme konusunda tereddütlerimiz varken bizi cesaretlendirip gitmemizi destekleyen ve tavsiyeleriyle gezimizin mükemmel geçmesinde başrol oynayan Engin hocama çok teşekkür ediyorum.Dünyayı keşfetmeye devam .
Harika 🙂 Dünyayı keşfetmeye devam…
Sevgili Engin
Yazıyı okuyunca tekrar turu yapmış gibi oldum…Harika bir gezinin üzerine harika bir yazı olmuş.Tekrar teşekkürler…
Ne güzel bir geziydi gerçekten. Teşekkürler İlker 🙂