Riga‘dan Tallinn’e (Estonya) geçecekseniz bunun için en iyi seçenek otobüs. Riga’nın ana otobüs terminalinden Tallinn’e 2 firma gidiyor. Bussexpress ve Eurolines Lux express. Lux Express’in otobüsleri daha kaliteli, internetli ve free sıcak içecekli. Tek yön fiyatı 21.45 euro. Biletinizi terminalden alabileceğiniz gibi internetten de alabiliyorsunuz. Yolculuk 4.5 saat sürüyor. Karayolu ile seyahatimizde herhangi bir pasaport kontrolü olmadığı gibi bariz bir sınır dahi görmedik. Sınır değiştirdiğimizi Turkcell’in mesajlarından anladık. Ama siz uçak her zaman iyidir derseniz; AirBaltic havayollarının da buraya makul fiyatlı seferleri var. Bilet aldığınız zamana göre bilet fiyatınız örneğin Riga-Tallinn için tek yön 42 euro ile 250 euro arasında değişir. Uçak ile buraya gelirseniz havalimanında çok az; sadece taksiye verebilecek kadar para bozdurun çünkü kur çok düşük. Şehirde 1 euro 0,7 iken havalimanında 0.6 lati. Eğer taksici dürüst ise 10 latinin altında bir rakam vermeniz lazım otele.
Ama maalesef bazen dolandırıyorlar ya da taksimetreyi önceden açıp üzerine yazdırıyorlar. Taksimetreler 1.5 latiden açılır ve her km 0,5 lati ekler. Aracın tipi, rengi, markası ve günün saati bunu değiştirmez. Aynı tavsiyeler otogardan otele gidiş için de geçerli tabii ki. Bu işlerle uğraşmak istemezseniz oteliniz 9 lati (15 euro) karşılığında sabit fiyatlı taksi çağırabilir. Bu taksi ücretini eğer elinizde lati kalmadıysa euro olarak da ödeyebilirsiniz. Riga henüz (2011) euro kullanmıyor kendi para birimi olan Lati kullanıyorlar (söylenirken “lats” deniyor). 100 euro 70 Lati ediyor. Diğer bir hesapla 1 Lati 3.3 TL (2011).
Siz de bizim gibi bir Finlandiya, Estonya ve Letonya gezisi planladıysanız Riga’ya yani Letonya’ya geldiğinizde bu ülkenin diğerlerine göre biraz daha fakir, bakımsız olduğunu göreceksiniz. Diğer ülkelerde neredeyse hiç rastlamadığımız dilenci ya da “homeless” tarzı insanlar maalesef bu ülkede daha fazla. Yine farklı olarak ıssız bir sokaktan geçerken bu ülkede bir tedirginlik oluyor. Davranış tarzları diğer Baltık Ülkelerine göre biraz daha sakat diyebiliriz.
Bu şehri gezmeye “Old Town” dan başlamalı ve orada bitirmelisiniz. Çünkü Eski Şehir ne kadar güzelse şehrin geri kalanı da bir o kadar kayda değmez. Zaten “Riga” dendiğinde de sadece “Old Town” akla geliyor. Şehrin merkezi “Old Town” ise buranın da merkezi “Town Hall Square” (Ratslaukums). 13 yy’da oluşturulan bu meydan aynı zamanda şehrin market yeri, kutlama yeri, yeni yıl ağacının kurulduğu yer, konser mekanı. Bu Meydanın en önemli binası tam karşınızda duran şaşaalı bina; “House of the Blackheads” (orjinal adı New House) olarak anılan bina 1334 yılında halk için gerekli organizasyonları yapabilmek için inşaa edilmiş. 15 yy’da zengin bir bekar tüccar tarafından kiralanmış. Adamın saçları yüzünden bu sıra dışı isim takılmış ve öyle gitmiş. Tepesine yakın kısımda astronomik saat haftanın gününü ve ay ve burçlarla olan ilişkisini gösteriyor. Bu bina defalarca zarar görmüş ve bir o kadar da tekrar yapılmış. 1941 yılında ise bina tamamen yıkılmış. İçeriye girdiğinizde orjinalinden geriye kalanları zeminde bir camla kaplanarak koruma altına alınmış halde görebilirsiniz. Binanın en son hali 1999 yılına aittir. Bina o kadar fazla tekrar yapılmıştır ki üzerinde şöyle yazar; “Ja man kadreiz sagrüt büs, Mani atkal celiet jüs” (Eğer bir gün yıkılırsam beni tekrar inşaa et). Binanın solundaki neredeyse aynı mimari özellikte olup altında tourist information bürosu olan bina 19 yy’da eklenmiştir ve adı “Schwab House” dur.
“Town Hall Square”ı çevreleyen ikinci önemli bina meydana adını veren “Town Hall” (Ratsnams) yani Belediye Sarayı. Şehir yönetimi 2003’den beri burada toplanmakta. Binanın balkonlu ve saat kuleli klasik mimarisine çanlı yeni bir teras eklenmiş. Terastaki çanlar her saat farklı melodi çalıyor. 1999’da bağımsızlığın sembolü olarak meydanın ortasına “Roland Anıtı” eklenmiş. Bu güzel yapıların yanında tüm zevksizliği ile duran modern yapı ise “Museum of Occupation” (Meslek Müzesi). Buraya yakın önemli kilise “St.Peter’s Church” dür. Riga’nın en güzel gotik kiliselerinden olan St.Peter’s 1209 yapımı. Kilisenin tarihinde 3 önemli dönem yer alıyor; 13 yy’daki orta yapının yapımı, 15.yy’da Altar’ın yapımı ve 17.yy sonunda kulenin yükselmesi ve Barok ön cephenin yapımı. Kilise’nin özellikle kulesi defalarca zarar görmüştür. Büyük bir dönem Avrupa‘nın en yüksek ahşap yapısı olmuş. 1721’de bir yıldırım düşmesi sonucu kule yanınca Çar itfaiye teşkilatı kurulmasını emretmiş. Kilise en son 1944 yılında çok ciddi bir yangınla neredeyse başa dönmüş. 124 m yüksekliğindeki kulenin zirvesine çıkmak asansör ile mümkün (3 Lati). Buradan Riga’nın kuşbakışı manzarasını izleyebilirsiniz (Tek çıkılan kule bu kuledir). Kilise sadece ibadet için değil konserler, sergiler gibi organizasyonlar için de kullanılmakta. Bu kilisenin yanındaki meydanda “Konventa” Seta” adında bir otel var. Kemerli bir geçitten geçerek bu otel ile aynı isme sahip küçük sokakların birbiriyle kesiştiği küçük bir avluya açılırsınız. Çok hoş bir mekan burası kaçırmayın. Buraya kadar gelmişken buraya açılan “Skarnu” caddesini ve bu bölgedeki yapıları da görmelisiniz. Bunların başında Riga’daki kulesiz tek kilise olan “St.John the Baptist Churh” ü, “Jana Seta” (John’s Courtyard)ı, “Konventa Seta” (Convent Yard) ı, “Ecke’s Konvent” i görmelisiniz.
Şehrin Bremen ile kardeş şehir olması nedeni ile yapılan “Town Musicians of Bremen” anıtı da burada bulunuyor. Buradan sırtınızı “House of the Blackheads”e verip ileri devam ederseniz “Dome Square” deki “Dome Catedral” e varırsınız. Bu güzel meydandaki önemli Katedral Lutheran Katedralidir. Katedral’in ilk yapımı 1211 yılına uzanıyor ama Riga’daki birçok yapı gibi maalesef defalarca tekrar yapılmış. 114 m yüksekliğinde bir kulesi var ve Orta çağ zamanında Katedral’in içi göz kamaştırıcı mobilya ve süslemelere sahipmiş. Yine de Altar’ı, vitrayları, Organ’ı yenilenmiştir ve görülmeye değer (Giriş 2 Lati). “Dome Meydanı”nı çevreleyen yapılardan birisi pembe boyası ve heykelleri ile Merkez Bankası. Hemen yanındaki sıra dışı binanın bir kısmı Orta çağ bir kısmı Art Nouveau izleri taşıyor. Bu binanın yanındaki bina da “Letonya Radyosu”. Zaman zaman bu meydanda market kuruluyor. Güzel bir meydan da “Livs Square” dir. Burası 2. Dünya Savaşı sonrası buradaki yıkılan evlerin yerine yapılmış. Meydandaki “Great Guild” (Büyük Loca) konser salonu olarak kullanıldığı için Sovyet zamanında meydana “Philharmonic Square” denirmiş. Meydan,”Cat’s House”, “Great Guild”, “Small Guild” ve diğer güzel cepheli evlerle çevrili. Meydanın köşesindeki sarı ev “Cat’s House” olarak biliniyor.
Hikayenin birine göre aynı zamanda Locaya üye bu zengin evin sahibi evin çatısına bu kedileri koymamasını isteyen Loca’nın bu isteğini kabul etmediği için Loca’dan kovulmuş. Diğer bir hikayeye göre Loca’dan çıkarılan evin sahibi olan zengin tekrar Locaya alınana kadar kedilerin popolarını Locaya doğru çevirmiş. Muhtemelen ikisi de şehir hikayesi çünkü her zaman kedi Riga’nın simgelerinden olmuş. Hikayeden de anlaşılacağı gibi “Cat’s House” un hemen karşısında “Great Guild” (Büyük Tüccar Locası) yer alıyor. İlk kuruluşu 1330’a dayanmakla beraber şu andaki Neo-Gotik mimarisi 1850 yılına ait. 1965 yılındaki büyük bir yangından sonra tekrar restore edilmiş ve şu anda konser salonu ve benzeri müzik aktivitelerinin mekanı olarak kullanılıyor. “Great Guild” in hemen yanında “Small Guild” (Küçük Loca) var. Bu yapıyı kale benzeri kulesinden ayırabilirsiniz. Burası ise el sanatları ile uğraşanların kurduğu locaymış. Burası da benzer şekilde 14. yy’a dayanmakla beraber neo-gotik halini 1866 yılında almış. Bina şu anda iş toplantıları, konferanslar, seremoniler ve benzeri etkinlikler için kullanılıyor. Bu meydandaki “4 rooms” da yemek yedik özellikle steak’ler süperdi. Ankara’daki “Buttcha” İstanbul’daki “Günaydın” gelip buradan et nasıl pişirilir ders almalı. Kayış gibi çiğ gelen T-Bone için “efendim içi böööle kırmızı olur” diye ukalalık yapmaktan vazgeçerler belki….bak yine aklıma geldi kızdım. Ertesi gün otelimiz Hanza’da yine bir steak yedik. Türkiye’nin ve 4 Rooms’un yarı fiyatına ve çok çok daha lezzetli idi. Arjantin ve Şili gibi bu konuda üne sahip ülkelerde yediklerimiz de dahi olmak üzere belki de yediğimiz en iyi steak idi. Olay her zaman “Chef” ve “Et” ambiyans işe yaramıyor maalesef. Sonraki durağımız ise “Riga Castle” ve çevresi. Şu anda Letonya Başkanının evi olan Riga Castle’ın yanında “Tower of the Holy Ghost” adlı sur benzeri bir yapı bulunur. Başkanın ülke dışında olup olmadığını buraya çekilen Letonya bayrağından anlayabilirsiniz.
Eğer ülkede ise bayrak çekilidir. Artık söylemeye bile gerek yok ama bura da diğer Riga binaları gibi yıkılıp yıkılıp yapılmış 🙂 Kale’nin solunda sivri yeşil külahlı bir kule var. “The Three Star’s Tower” olarak anılan kulenin zirvesindeki 3 yıldız Letonya’nın “Kurzeme”, “Vidzeme” ve “Latgale” adındaki 3 bölgesini simgeliyor. Bu 3 yıldızı “Livs Square” in biraz ilerisindeki “Freedom Monument” in (Brivibas Piemineklis) üzerinde de görebilirsiniz. 42 m yükseklikteki bu anıt da Letonya’nın bağımsızlığının simgesi. 1918-20 yılları arasında ölenlerin anısına 1931-35 yılları arasında halktan toplanan paralarla yapılmış. Tam bu kalenin hizasına nehir kenarına çıkarsanız orada camdan bir kubbe içersinde “Big Christopher” i görürsünüz. Big Christopher adından da anlaşılacağı gibi dev gibi bir adammış. Bir gece nehir kenarındaki kulübesinde uyurken bir çocuk ağlaması duymuş. Hemen çocuğu kurtarmaya gitmiş ama çocuk o kadar ağırmış ki zor zoruna kulübesine kadar götürmüş ve yorgunluktan uyuyakalmış. Ertesi gün uyandığında çocuk yokmuş ama çocuğun olduğu yerde bir yığın altın varmış. Christopher ölene kadar bu altınları Riga’nın yapımı için kullanmış ve neredeyse Riga bu altınlar ile yapılmış. Nehir kıyısındaki bu heykelin ahşaptan yapılmış olan orijinali “Riga Doğa Tarihi Müzesi” nde. Kale bölgesinde 4 adet kilise bulunuyor burada iken bunları da ziyaret etmeli ya da en azından görmelisiniz. Beyaz boyalı, yeşil külahlı olan “The Church of Our Lady of Sorrow” Riga’daki ibadet için yapılan ilk beton yapı ve Avusturya, Polonya ve Rusya devletinin gönderdiği paralarla Katolikler için yapılmış. İnsan 3 ülke az mı para göndermiş? ya da bu paralar ne olmuş ! diye düşünmeden edemiyor çünkü Riga’nın diğer kiliseleri yanında sönük kalıyor. Kiremit duvarlı, kiremit külahlı olan kilise ise “The Angelican Church”. Kiremitler kilisenin yapımını destekleyen İngiltere’den getirilmiş. Kiremit dış yapılı, yeşil külahlı olan kilise ise “St.Jacob’s Catedral”. Kilisenin yapımı 1225 yılına uzanıyor. Yeşil külahın yarısında bir çan bulunuyor. Bu çan yangın ve seller için şehri uyaran, şehrin simgelerinden sayılan bir çan. Bu kiliseden çok uzakta olmayan “Maza Pils” de 3 adet Estonya tarzı orta çağ binası yan yana yapılmış. Bu üçlüye “Three Brothers” (Tris Brali) adı veriliyor. Beyaz olan en eskidir 15.yy’a uzanıyor. Sarı olan ondan sonra yapılmış ve dış cephesindeki ferforje rakamlarda da yazdığı gibi yapım yılı 1646. Bu evin içerisinde girip gezebilirsiniz. En yeni ev ise en küçük olan yeşildir.
Son olarak görmeniz gereken yapılar yine bu bölgeye çok yakın olan (zaten hiçbir yer uzak değil) “Torna Street”. “Swedish Gate” den geçerek gireceğiniz sokak burada restore edilen surların yeni yapılar nedeni ile yarım kalışı bir mimari eser gibi bir görüntü veriyor. Geçtiğiniz geçit olan “Swedish Gate” eski surların ayakta kalan orijinal tek hali. Hemen karşısındaki uzun sarı bina “Jacob’s or Swedish Barrack” olarak biliniyor. Bir zamanlar 1000 askerin konaklaması için yapılan bina 1997 yılında restore edilerek bar, restoran ve hediyelik eşya dükkanlarının toplandığı bir kompleks olarak düzenlenmiş. Bu sokağın sonunda “Pulvertonis” (Gunpowder Tower) bulunuyor. İlk ismi “Sand Tower” olan kulede daha sonra barut depolandığı için bu ismi almış. Şu anda bu kule ve yanındaki bina ortak olarak Letonya Savaş Müzesi olarak kullanılmakta. Riga’da 2 ayrı firma Bus Sightseeing” turu düzenliyor. Ancak bu otobüsler “Old Town”un ara sokaklarına giremiyor sadece ana caddelerden geçiyor. Yani pek mantıklı değil. Bir de “Dome Square” de küçük tren tarzı bir tur daha var. Bu tur en küçük sokaklara da girebildiği için yürümek istemeyenlere yada önce şöööle bir şehri göreyim diyenlere tavsiye edebiliriz. “Freedom Monument” in hemen önündeki köprünün dibinden “Riga by Kanal” firmasına ait tekneler kalkıyor. Riga’yı hem “Espalande” kanalından hem de “Dougova” nehrinden çok güzel görebilirsiniz. 6 Lati ücreti olan bu tur her 45 dakikada bir kalkıyor ve gezi 45 dakika sürüyor. Bir önceki tekne gelince diğer tekne hareket ediyor. Su seviyesine göre kanal ve nehirde tam bir tur atar ya da bir yerden sonra geriye dönerek turu diğer taraftan tamamlıyor. Riga’nı kartpostallarda yer alan silüetini bu turda görebilirsiniz. Ya da yürüyerek köprüden karşıya geçerek “Radisson SAS” otelinin önünden güzel bir manzara elde edebilirsiniz.
Bu gezide gördüğümüz Tallinn ve Helsinki sayfalarımızı da okuyun.
Bu hezimizde de sayfanızdan çok faydalandık, yeşekkür ederiz
Çok sevindik, katkılar da makbule geçer 🙂