Kısaca Ürdün
Kısaca Ürdün
Ürdün (Arapça: el-Ürdün) ya da resmî adıyla Ürdün Hâşimi Krallığı (Arapça: el-Memleketü’l-Ürdüniyyetü’l-Hâşimiyye), Orta Doğu’da bulunan bir Arap ülkesi. Asya, Afrika ve Avrupa’nın kesişiminde bulunan ülke, Levant bölgesine dahil ve Şeria Nehri’nin doğu yakasında yer alır. Kuzeyinde Suriye, kuzeydoğusunda Irak, güneyinde ve doğusunda Suudi Arabistan, batısında İsrail ve Batı Şeria ile Lut Gölü yer alır. Ülkenin güneybatıda bulunan 26 km kıyısı Akabe Körfezi yoluyla Kızıldeniz’e açılır.
Akabe Körfezi Ürdün’ü Mısır’dan ayırır. Ürdün yarı kurak bir ülke olup yüz ölçümü 89 bin km², nüfusu yaklaşık 10 milyondur. Bu da Ürdün’ü 11. en kalabalık Arap ülkesi yapmaktadır. Halkının %95’i Sünni Müslüman olan Ürdün’ün resmî dini İslam’dır, ayrıca Hristiyan azınlık da bulunur. Başkenti ve en büyük şehri Amman’dır.
Ürdün Tarihi
MÖ 8.000’den önce, şimdi Ürdün olarak bilinen bölgede avcılar yaşıyordu. MÖ 1500’den sonra Ürdün son derece organize krallıklara bölündü. En önemlileri Moav, Edom ve Amon’du. Daha sonra MÖ 500’den sonra Nebatiler denilen Araplar Ürdün’e göç ettiler. Bölgedeki ticaret yollarına dayalı zengin bir krallık geliştirdiler. Başkentleri Petra’daydı. Roma Ortadoğu’nun yeni gücü haline geldi. Nebatiler ilk başta bağımsızlıklarını korudular. Ancak MS 106’da Roma İmparatorluğu tarafından yönetildiler.
Roma yönetimi altında Ürdün gelişmeye devam etti ve Hıristiyanlık yayıldı. Ancak Roma İmparatorluğu ikiye bölündü ve Ürdün, Bizans İmparatorluğu olarak bilinen Doğu kısmının bir parçası oldu.
7. yüzyılda Ürdün Müslümanlar tarafından fethedildi ve İslam dünyasının bir parçası oldu.
Yüzyıllar boyunca Ürdün, diğer bölgeler arasında bir ticaret yolu olma şeklindeki geleneksel rolünü sürdürdü.
Daha sonra 1516’da Türk İmparatorluğu’nun bir parçası oldu. Yüzyıllar boyunca Ürdün çok az değişti.
19.yüzyılın sonlarında Rus İmparatorluğu’ndan Müslümanlar zulümden kaçarak bu bölgeye geldiler. 1908’de Şam’dan Medine’ye Hicaz demiryolu inşa edildi.
1914’te Birinci Dünya Savaşı başladığında Türk İmparatorluğu Alman tarafına katıldı. O zamanlar İngilizler tarafından teşvik edilen Arap milliyetçiliği büyüyordu. Haziran 1916’da bir isyan, Büyük Arap İsyanı başladı.
1918’de Türkiye müttefiklere yenildi. Ancak Ürdün’ün bağımsız olmasına izin verilmedi. 1921’de İngiliz mandası haline getirildi. Ürdün nihayet 1946’da bağımsız oldu ve Abdullah kral oldu.
1948 Arap-İsrail Savaşı’nda Batı Şeria’yı ele geçirmesinin ardından 1949’da Ürdün Hâşimi Krallığı adını aldı. Batı Şeria’yı 1967’de kaybeden Ürdün, 1988’de bölge üzerindeki hak taleplerinden vazgeçti ve 1994’de İsrail ile barış antlaşması imzalayan ikinci Arap devleti oldu.

Ürdün’ün hak talebinden vazgeçtiği Batı Şeria (West Bank)
1951’de bir suikast sonucu öldürülen Kral Abdullah’ın yerine geçen büyük oğlu Tallâl ertesi yıl psikolojik problemleri sebebiyle tahttan indirilmiş yerine oğlu Hüseyin geçirilmiştir. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda Ürdün sadece en verimli tarım bölgesi olan Batı Şeria’yı değil, Kudüs ve Beytüllahim turizm merkezlerini de kaybetmiştir. Ürdün, Batı Şeria’yı vererek yerleşik Filistin nüfusunun büyük kısmından “kurtulmuş”, ancak aynı zamanda Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nden 300 bin yeni mülteci almıştır.
1990-1991 yıllarındaki Körfez Krizi esnasında Saddam Hüseyin’i desteklemekle suçlanan Ürdün’e dış yardımlar kesilmiş, Körfez ülkelerinde çalışan onbinlerce Ürdünlünün sınır dışı edilerek ülkelerine gönderilmesi ekonomik açıdan büyük sıkıntıya yol açmıştır. 26 Ekim 1994’te ABD’nin aracılığıyla Ürdün ve İsrail arasında barış imzalanmış, ardından ABD’nin Ürdün’e malî yardımları artırılmıştır.
Kral Hüseyin, 1999 yılında ölmeden hemen önce kardeşi Prens Hasan’ı veliahtlıktan azlederek yerine oğlu Abdullah’ı veliaht tayin etmiştir. Bugün devletin başında, babasının ölümü ile başa geçen II. Abdullah bulunmaktadır.
Ekonomik Yapı
Ürdün Ortadoğu’nun petrol üretemeyen az sayıdaki ülkelerindendir. Ekonomisi hizmet sektörüne, turizme ve yabancı yardıma bağımlıdır. Suriye’deki iç savaşın da Ürdün üzerinde ekonomik, siyasî ve toplumsal açıdan olumsuz etkileri olmuştur. Hükümetin karşı karşıya olduğu diğer zorluklar ise yoksulluk, işsizlik, enflasyon ve bütçe açığıdır.
Ülkede genel olarak yoksulluğun yaygın olduğunu söylemek mümkünse de, belirli kesimlerde varlıklı nüfusla yoksul halk tabakası arasında ciddi bir gelir eşitsizliği mevcuttur. Öte yandan hayat pahalılığı da ülkedeki bir diğer sorundur, zira Ürdün Ortadoğu’nun yaşam pahalılığı en yüksek olan ülkesi konumundadır.
Ürdün’de okuma yazma oranı, dünya ortalamasının çok üzerindedir. Ülke, sahip olduğu eğitim kurumları ile bölgenin gelecekteki cazibe merkezi olmaya adaydır. Toplumsal açıdan Ürdün, Ortadoğu’da Lübnan’dan sonraki en liberal ülke konumundadır. Liberalizm, hem sosyal alanda hem de ülkenin ekonomik gelişiminde geçerlidir. Bunun yanı sıra, Ürdün hummalı bir yapılanma içindedir. Amman başta olmak üzere, yeni evlerin, yolların ve yeni alışveriş merkezlerinin süratli bir şekilde inşası, Ürdün’ün tamamında büyük bir hareketliliğin olduğunu gösteren en önemli öğedir.
Siyasî Yapı
Anayasal monarşi ile yönetilen Ürdün’de 1952 anayasasına göre kurulan parlamento (meclisü’l-ümme), seçimle gelen milletvekillerinden oluşan millet meclisi ile (meclisü’n-nüvvâb) üyeleri kral tarafından tayin edilen senatodan (meclisü’l-a‘yân) oluşmaktadır. Ancak Kral Hüseyin döneminde 1967-1984 yılları arasında seçimler yapılmamıştır. Ülkede 1989’dan beri her dört yılda bir parlamento seçimleri yapılmaktadır. Pek çok siyasî partinin bulunduğu Ürdün’de başbakan ve kabine kral tarafından tayin edilmektedir.
Kasım 2010’da yapılan genel seçimlerde, koltukların büyük çoğunluğunu hükümet yanlısı bağımsız adayların alması ülkede geniş çaplı protestolara yol açmıştır. Muhalefetteki Müslüman Kardeşler ve onun siyasî uzantısı olan İslamî Hareket Cephesi seçimleri boykot etmiştir. Son belediye seçimlerinde Müslüman Kardeşler’e bağlı adaylar birçok belediyeyi kazanmıştır.
Ürdün Ortadoğu’nun en güvenli ülkelerinden biri konumundadır. İsrail’e yakınlığı ve özellikle İsrail’in güvenliği sebebiyle ABD ve İngiltere Ürdün’ü desteklemektedir.
NATO üyesi olmamasına rağmen Ürdün askerî sahada yüksek teknolojiye sahiptir. Ürdün Ortadoğu’da Batı ülkeleriyle en iyi geçinen ülkelerden biri konumunda olup diplomatik yönüyle öne çıkmaktadır.
2011’de Ortadoğu coğrafyasında büyük değişim ve dönüşümlere sebebiyet veren Arap Baharı sürecinde Ürdün’de de çeşitli protesto gösterileri gerçekleştirilmiş, buna karşın hükümet sükuneti sağlamak için hayat şartlarının iyileştirilmesi adına birtakım düzenlemeleri hızlıca hayata geçirmiştir. Bunun yanı sıra Kral II. Abdullah kabineyi feshedip yeni bir kabine tayin etmiş ve böylece ülkede yaşanan olayların çevre ülkelerdekine benzer sonuçlar doğurmasının önüne geçmiştir.
Arap Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan Ürdün, Arap Ekonomik Birliği Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesidir.
Müslümanların Durumu
Bugün Ürdün nüfusunun neredeyse %60’ını Filistin ve Suriyeli mülteciler oluşturmaktadır. Ülkedeki Filistinliler uzun bir geçmişe sahip iken, Suriyeliler ülkelerindeki iç savaş sebebiyle 2011 yılından itibaren Ürdün’e yerleşmeye başlamışlardır. Ürdün’de 14 adet Filistin mülteci kampının yanı sıra, 1 milyona yakın da Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Bu kamplar 1948-1967 yıllarında işgalci İsraillilerce, vatanlarından zorla çıkarılan Filistinliler için oluşturulmuştur. Bu kampların tamamı Ürdün’ün güneyinde ve doğusunda yer almaktadır.
Ürdün’e ilk mülteci akını, 1948’deki Birinci Arap-İsrail Savaşı sırasında İsrail saldırılarından kaçan yaklaşık 800 bin Filistinliden 100 bininin Ürdün (Şeria) Nehri’nin doğu yakasına geçmesiyle gerçekleşmiştir. Ardından İsrail’in 1967’de altı günde bütün Filistin topraklarını, Sina Yarımadası’nı ve Golan Tepeleri’ni işgal ettiği savaşta göçün tek zorunlu istikameti Ürdün olmuştur.
Bu göçler neticesinde bugün Ürdün nüfusunun çok ciddi bir bölümü Filistin asıllıdır. Kısa adı UNRWA olan Yakın Doğu’daki Filistinli Mülteciler İçin Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma İdaresi’ne kayıtlı toplam 4,8 milyon Filistinli mülteciden 2 milyonu Ürdün’de bulunmakta ve bunların yaklaşık %17,2’si, yani 342 bini aynı kuruma bağlı 10 mülteci kampında yaşamaktadır (Filistin İstatistik Bürosu’na göre ise kayıtsız mülteciler ve yerinden edilmişler de eklendiğinde Ürdün’deki Filistinli sayısı 3 milyonu aşmaktadır). Ülkede ayrıca UNRWA’ya bağlı olmayan ama Ürdün yönetimince tanınan 3 gayriresmî kamp daha bulunmaktadır. Öte yandan Filistinlilerin çoğu, özellikle de vatandaş olanlar şehirlerde ikamet etmekte, 50’yi aşkın yerleşim biriminde bulundukları çevreyle bütünleşmiş bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Ürdün, Filistinli mültecilere vatandaşlık veren ve onlara -kâğıt üzerinde de olsa- Ürdünlülerle aynı hakları tanıyan tek ülkedir. Ancak Ürdün yönetimi bu noktada Filistin’den göçenleri ayrı kategorilerde değerlendirmekte; özellikle Batı Şeria ve Gazze’den gelenlere farklı muamele etmektedir. Bunun temel sebebi 1948-1967 döneminde Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün Ürdün’ün egemenliğine geçmesi ve Ürdün yönetiminin 1988’e kadar bu topraklar üzerinde hak iddia etmesidir. Bunun doğal bir sonucu olarak, Batı Şeria’dan gelen Filistinlileri Ürdün vatandaşlığına kabul ederken, 1948-67 döneminde Mısır’ın idaresi altında olan Gazze’den 1967 işgaliyle birlikte Ürdün’e sığınanlara kesinlikle vatandaşlık vermemektedir. Bugün sayıları 120 bine ulaşan Gazze kökenli mültecinin çoğu Ceraş ile Hıttin kamplarında yaşamaktadır.
Suriyeli mülteciler ise genellikle Suriye’nin Deraa şehrinde yerinden edilmiş insanlardır. Bunun yanında sayı itibariyle daha az da olsa Hama’dan gelenler de bulunmaktadır. Ürdün devleti Suriyeli mültecilere çalışma, eğitim ve sosyal alanlarda hak tanımamaktadır. Genellikle Suriye sınırında kurulan kamplarda ve küçük şehirlerde yerleşen mültecilere BM tarafından aylık 50 dolar verilmektedir. Suriyeli mültecilerin temel insanî ihtiyaçların dışında en büyük sıkıntısı eğitimden mahrum kalmaları ve herhangi bir geleceklerinin olmamalarıdır.
Türkiye-Ürdün İlişkileri
Türkiye ile Ürdün arasındaki ilişkilerin temelini 11 Ocak 1947 tarihli “Dostluk Anlaşması” oluşturmaktadır ve iki ülke arasında bugüne kadar 40’ın üzerindeki antlaşma imzalanmıştır. Türkiye ve Ürdün’ün bölgesel meselelere yaklaşımları büyük ölçüde örtüşmektedir. Filistin meselesinin iki devletli temelde çözümlenmesi, Kudüs’ün ve buradaki kutsal mekanların statülerinin korunması ve Filistin halkının meşru haklarının savunulması konularında iki ülke hemfikirdir. Öte yandan Suriye’de devam etmekte olan iç savaşın sona erdirilmesi ve Suriye halkının talep ve beklentileri doğrultusunda krize siyasî bir çözüm bulunması hususunda da iki ülke görüş birliği içerisindedir.
Türkiye ile Ürdün arasındaki ticarî ve ekonomik ilişkiler de son yıllarda büyük ivme kazanmıştır. 2009 yılında imzalanan serbest ticaret antlaşması ile iki ülke arasında 2010 yılında 500 milyon dolar seviyesinde seyreden ticaret hacmi on yıldan az bir sürede yaklaşık iki katına çıkarak 1 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. Ancak Ürdün hükümeti 2018 yılı Mart ayında aldığı bir kararla, iki ülke arasındaki serbest ticaret anlaşmasını, yerli sanayi ve tarım sektörlerini korumak adına askıya aldığını açıklamıştır.
İki ülke arasındaki sosyal ve kültürel ilişkilerin, toplumlar nezdinde sıcak ve yakın düzeyde olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle Arap Baharı sonrası süreçte yaşanan krizler nedeniyle, Arapça eğitiminde Türk vatandaşlarının Ürdün’e olan ilgisi daha da artmıştır. Buna mukabil her yıl Türkiye’yi ziyaret eden Ürdün vatandaşlarının sayısı 10 bin civarındadır.