Cahit Sıtkı Tarancı

Anasayfa » Cahit Sıtkı Tarancı

Cahit Sıtkı Tarancı

Bu yazımızı Diyarbakır’da doğduğu (şu anda müze ev olan) evi gezeceğimiz Cahit Sıtkı Tarancı’ya ayırdık. Bu ev hem ünlü şair hakkında bilgi alacağımız hem de tipik bir Diyarbakır evinin nasıl olduğunu görmemiz açısından önemli.

Diyarbakır’da dünyaya gelen Cahit Sıtkı Tarancı, şehrin soylu ailelerinden olan Pirinçcizadeler’dendir. İlk tahsilini Diyarbakır’da tamamlamış ve İstanbul’a giderek Kadıköy’deki Fransız Saint-Joseph Fransız Lisesi ile Galatasaray Lisesinde orta öğrenimini tamamlamıştır. Sonra yükseköğrenimini tamamlamak için Paris’e (1938) gittiyse de İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Türkiye’ye dönmek (1940) zorunda kalmıştır. 1944 yılından başlayarak Ankara’da Anadolu Ajansı, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığında çevirmen olarak çalışmıştır.

 

Cahit Sıtkı Tarancı Ülkemizde daha çok “Otuz Beş Yaş” şiirinin 1946 CHP Şiir Yarışmasında birincilik kazanmasıyla üne kavuştu.  Şair bu şiirinde İnsan ömrünün 70 yıl olduğu fikrinde olan Dante’ye atıfta bulunarak “Yaş otuzbeş dante gibi yarısındayız ömrün” dizelerini yazmıştır.

Dante’den söz açılmışken ondan da kısaca bahsedelim. En bilinen eseri, ahirete yapılan bir yolculuğu anlattığı İlahi Komedya olan Dante ortalama bir ömrüm 70 yaş olduğunu kabul etmesi ile Cahit Sıtkı Tarancı’ya ilham olmuş. Bu eser (La Divina Commedia) Cehennem, Araf ve Cennet isimlerinde üç ciltten oluşmuştur. Dünya edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden biri kabul edildiği gibi, modern İtalyancanın da temelini oluşturur. Dante ve kitabı, Floransa Modern Avrupa ve İtalya için önemli bir figürdür ve İtalya’daki metal 2 €’ların tura tarafında Dante’nin resmi vardır. Cahit Sıtkı Tarancı’nın 46 yaşında ölümüne benzer şekilde Dante de 1321 yılında 56 yaşında hayatını kaybetmiştir.

Dante gibi ortasındayız ömrün mısrasının manası şöyledir; Ünlü İtalyan şair Dante Alighieri küçük yaşlarda tutulduğu ve ömrü boyunca yaşayacağını düşündüğü büyük aşkının ani ölümünün etkisiyle yaşadığı mistik havayla yazdığı Cehennem, Araf ve Cennet’ten oluşan İlahi Komedyasının ilk mısraları “hayat yolumuzun yarısında kendimi karanlık bir ormanda buldum” ile başlar.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın Dante’ye atıfta bulunduğu gibi Dante de bu eserinde Mezmurlar’da (kutsal kitap Zebur’un eski ahit kısmında bulunan, çoğunluğu davut tarafından yazılmış ilahi ve şiirlerin bir arada bulunduğu bölüm) geçen ”yıllarımızın günleri yetmiş yıldır” sözüne ithafen kendisini 35 yaşında ilahi bir yolculuğa çıkmış olarak görür ve ”hayat yolumuzun yarısında” tabirini kullanır. Cahit Sıtkı Tarancı’ya ilham olan mısranın hikayesi işte böyledir.

Bu kadar söz etmişken bu ünlü şiiri de tekrar hatırlayalım.

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

 

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim;

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

 

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız,

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

 

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

 

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

 

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Pencereye konan kuşta, yoldan geçen çocukta, havada ölümü hatırladığı için ona Ölüm Şairi de denmiştir. Karamsar ruh hali ve yaşama sevgisi arasında kalıp bu ikilemini şiirlerine yansıtmıştır. Ayrıca şiirlerinde derin felsefe ve fikirlerden bahsetmemiştir. 1954’te geçirdiği felç sonucu Viyana’ya götürülmüş ve buradaki bir hastanede tedavi gördüğü sırada 12 Ekim 1956’da 35 yaşı hayatın yarısı olarak gördüğü dizelere çok tezat olarak 46 yaşında zatülcenpten ötürü ölmüştür. Tarancı’nın doğup büyüdüğü ev, 1973 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından satın alınarak restore edildikten sonra, cumhuriyetin 50. yılında 29 Ekim 1973 tarihinde Tarancı’nın anısını yaşatmak ve ismini ebedileştirmek amacı ile müze olarak hizmete açılmıştır.